Üç gün sürecek olan Kars Ardahan Çıldır
etkinliği soğuğa ve uzun otobüs yolculuğu düşüncesine rağmen
heyecanlandırıyordu beni. Bu yöreye ilk defa gidiyor olmak ve donmuş Çıldır
Gölü’nün muhteşem doğasını yaşamak olsa gerek nedeni.
Cuma sabaha karşı güneşin ilk ışıklarıyla,
o anlatılan soğukla mücadelesinde yenik düşen askerlerimizin şehri Sarıkamış’ta
bir kış sabahında o soğuğa tanık olmak beni 1914 yılına götürdü bir an.
Karlı dağın eteklerinde güneş ışıkları hoş
gölge oyunları yapıyor. Beyaz örtü dağ ile toprağı birleştirmiş, soğuğu
içimizde hissettiren rüzgar kar tanelerini sürüklerken gözlerim bu görsel
şölene şahit oluyor ve ben Doğu Anadolu’muzun gerçeği soğukla ilk defa
tanışıyordum.
Kars’ın merkezine geldiğimizde kar ancak kaldırımlarda
ve soğuk, evlerin çatılarından sarkan saçaklarda görülüyordu. Şehir alışılmışın
dışında az karlı ve sıcaktı.Kar Store Restorant’ta yok yok bir kahvaltı yaptık.
İçerisi otantik döşenmiş, Osmanlı kıyafetleri ile servis yapan garsonlar, bir
köşede eski büyük bir fotoğraf makinesi
ki her birimiz onunla fotoğraf çektirdik, masaları döşemeleri ile bize eski
Kars kahvaltılarını yaşattılar fakat restoranın adının neden Kars Store
olduğunu anlayamadım doğrusu.!
Kars’ı dolaştık, fotoğrafladık.Kars Kalesi’nden
karşıda karlı dağları ile çevrili Kars şehrini panoramik seyrettik ve
fotoğrafladık. Rus döneminden kalan binalarıyla, geniş kaldırımlı sokaklarıyla,
yolda yabancı olduğumuzu anlayınca yardıma koşan Kars insanıyla güzel etkiler
bıraktı bende. Tarihi Defterdarlık Binası’nın önünde fotoğraf çektiğimi gören memur
yanıma geldi şehrini anlattı, yolumuzu kaybettiğimizi fark eden gençler gelip
yol gösterdi. Ermeni Mimarisi örneği olan Ermeni Kilisesi(Havariler Kilisesi)
şimdilerde Kümbet Cami, kemerli taş köprü Kars tarihini ve tarihteki yerini
anlatırcasına orada şehrin ortasında konuşlanmış duruyorlar.
M.Ö.300-350 yıllarına tarihlenen Ani
Harabeleri Türkiye Ermenistan sınırını belirleyen Arpaçay kenarına kurulmuş
kiliseleri agoraları ve Selçuklu eserleri bir arada fakat bakımsızlıktan birçok
eserin yıkıntıları kalmış maalesef. Gerçeğini bozmadan yapılacak restorasyon
çalışması ile daha uzun yıllar ayakta kalabilir.
Akşam Ardahan’a ulaştık. Ertesi akşam da
yemek yiyeceğimiz Lezzeti Kür Restorant’ta lahana çorbası ve kaz eti
yedik.Dışarı çıktığımızda hava sisli soğukta kristalleşmiş sis taneleri
lambaların ışığı altında ateş böcekleri misali uçuşuyorlar ve yüzümüze çarpınca
dondurucu etki yaratıyordu. Rüzgar soğuğu bir kat daha artırıyor ve yerler tamamıyla
buz tutmuştu. Ardahan Kars’tan çok daha soğuktu. Gece sis zerrelerinin
oluşturduğu kristalize görüntüleri çekmek için dışarı çıktık fakat o kadar
soğuktu ki vücudumun diken diken battığını ve uyuştuğunu hissettim.Acele otele
döndük. O sabah öğrendiğimde gece hava -22 derece olmuş.
Sabah 5.30 da uyandık. Kahvaltıdan sonra
soğuktan bitkiler üzerinde oluşan kırağıyı fotoğraflamak için erkenden yola
çıktık. Kar yağmamasına rağmen o kadar soğuktu ki geceden kalan sis zerreleri
donmuş tüm bitkiler ve ağaç dalları beyaza boyanmıştı. Yörede dallar üzerinde
oluşan bu beyaz örtüye ‘’toş’’ deniyormuş gezimizi düzenleyen Ardahanlı
arkadaşımızdan anında bilgiyi aldık. Bu arada unutmadan tüm ayrıntıları düşünen
bize harika bir gezi düzenleyen arkadaşımız Ufuk Seferoğlu’na buradan bir kez
daha teşekkür ederim. Birkaç tilkiyi beyaz örtünün üzerinde görmek zor olmadı.
Çıldır Gölü’ne vardık fakat kar bölgeyi öyle sarmıştı ki göl beyazla bütünleşmişti ve fark etmek zor oldu. Önceden anlaştığımız iki balıkçı ile gölün ortasına doğru onlar önde biz arkada tek sıra halinde yürümeye başladık ve ters ışıkta fotoğraf karesi biz oluverdik birbirimize. Donmuş gölün üzerinde 10cm toz kar vardı. Gölün ortalarına doğru ilerlerken rüzgarın toz karı dalgalar halinde sürüklediğini izliyorduk. Rüzgar karı gölün kenarına doğru itmiş kenarlardaki kar kalın, gölün ortasında ise daha ince bir katman oluşturmuştu. İlerledikçe soğuk daha fazla hissediliyordu. Gölün ortalarına geldiğimizde balıkçılar önceden işaret bıraktıkları yeri kazma ile açtılar, bizler karşıda sıralandık ve tuttukları balıkları havaya atarken biz onları fotoğrafladık. Özellikle ters ışıkta balık ağlarının parlaması ve balıklar güzel fotoğraf kareleri oluşturdular. Balıkçılardan ayrıldık, festival alanına geldiğimizde büyük bir kalabalıkla karşılaştık. Biz o kalabalığa girmeden biraz kenarda büyük bir kayanın üzerine dizilip beyaz gölde koşan renkli atları, rengarenk süslenmiş at arabalarını fotoğrafladık. İnsan sevdiği işi yapıyorken ve sevdiği arkadaşlarıyla olunca bir kayanın üzerinde o soğukta yaklaşık iki saat tünemek bile ne yorgunluğunu hissettiriyor ne de üşüdüğünü. Bu güzel anı Ufuk arkadaşımız fotoğraflayarak sonsuzlaştırdı.O sırada yöre insanıyla sohbet ettik, çay içtik, şahlanan atları fotoğrafladık, ertesi gün Dilek eğri kayanın üzerinde durmaktan tırnağının yara olduğunu sonradan fark ettiğini söyledi. Festival sonunda kış güneşi güne erken veda ederken ters ışıkta oluşturduğu uzun gölgelerimizi fotoğrafladık, ışık oyunları yaptık. Çıldır Gölü bize bir komut veriyordu, biz de Çıldır’da çıldırdık. Telefondan çalan Karadeniz müzikleri ile horon oynadık, zıpladık , koştuk şakalaştık yine çocukluğumuzu bulmuştuk ki neşemiz ondandı.Güneş batınca hava birden soğudu, biz de Ardahan’a geri döndük.Akşam aynı lokantada yemek ve canlı müzik vardı.Müziklerle kah eğlendik, kah duygulandık kah oynadık, coştuk.
Sabah erken kalktık yolumuz uzundu ve gece
kar yağmıştı. Ardahan Şavşat yolu kapanabilirdi. Yükseldikçe kar hızlanıyor,
toz bulutu halinde yağıyordu.2470m rakımdaki Çam Geçidi’nde rüzgar ve kar doğu
anadolumuzun çetin kış şartlarını gözler önüne seriyordu.Arkamızdan Ardahan
Artvin yolu kapandığını haberlerden öğrendim. Sahara Milli Parkı’na
geldiğimizde doyumsuz bir manzara ile karşılaştık. Birbirini kesen karlı dağ
etekleri üzerine kalemle çizilmiş gibi dizilen çam ağaçlarının beyazlı yeşilli
yaprakları muhteşem görüntüler oluştururken araç hareket ettikçe açıları
değişiyor her bir an ayrı bir görsellik oluşturuyordu.
Şavşat’a yaklaşırken İhsan ve Semra bizi
yolda karşıladılar.Yavuzköy’de Şavşat Evi’nde mola verdik, çay
bahaneydi.Dostlarla karşılaşmak ve sohbet etmek güzeldi.En son üç ay önce
sonbaharın renkleriyle fotoğrafladığımız Şavşat bu kez beyaz örtüsüyle bize poz
verdi. Şavşat böylesine güzel, bizler böylesine doğasever ve dostlar böylesine
candan olunca bizim yolumuz çok daha Şavşat’tan geçecektir. Arkadaşlarımızla
vedalaştık.
Pazar ilçesinde uğrak yerimiz Balıkçı
Sofrası’ndan balık yemeden geçmek olmazdı. Balık çorbası, balık ve laz böreği
her zaman ki gibi harikaydı. Yola devam ederken otobüste sanki kimse
yorulmamış, şakalar birbirinden güzeldi. Erkek kardeşinin Trabzon’da inmesiyle
rahatlayanJ Meftun’un şakaları birbiri ardına gelirken Reyhan Hoca
yanına gelmesiyle şakaların dozu iyice arttı ve bizim oradan ayrılma vaktimiz
gelmişti. J
Bir etkinliğimiz daha Ufuk’un mükemmel
organizasyonu ve tüm ayrıntıları düşünmesiyle çok daha güzel geçti. Herkesin
mutluluğu yüzünden okunuyordu. Belki güzel bir etkinliğin sona ermesinin hüznü
vardı yüzlerde fakat biliyoruz ki bizde bu doğa aşkı ve fotoğraf sevgisi
oldukça nice geziler bizi bekleyecektir.
ESRA
TÜRKDÖNMEZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder