21 Kasım 2015 Cumartesi

MAYALAR MEKSİKA GUATEMALA HONDURAS ŞUBAT 2014


   






MAYALARIN ÜLKESİ MEKSİKA
                MEXICO CITY

 Meksika’ya ancak ABD üzerinden aktarmalı ulaşabileceğimiz için ilk olarak on iki buçuk saatlik İstanbul-Houston uçuşumuzu gerçekleştirdik. Birkaç kere uzun süreli uçuşum olmasına rağmen THY ile okyanus aşırı uçmanın farkını ilk kez yaşadım. THY hizmeti konforu ve yemekleri muhteşemdi. Türk lokumu ile hoş geldin açılışı. Giresun fındığı ve Malatya kayısısı ile devam ikramları. Kuş sütü eksik içecek servisi, içeride sürekli sıkılıyor ki devam gelen taze sıkılmış portakal suyu ikramı şaşırtıcıydı. Türk yemekleri, tatlıları ve kahvaltısı ile farkını gösterdi.
    Uçuş sırasında bir gün içinde iki kere güneşin doğuşuna ve batışına tanık oldum. Saat 14.10’da İst.’dan havalandık. Kuzey batıya doğru İsveç Norveç üzerinden geçerken hava karardı. İzlanda’nın kuzeyi ve Grönland’ın ortasında geçerken yine karanlıktı. Haritadan takip ederken güneşi yakalamaya çalıştığımızı fark ettim. Alaska ve Kanada’dan güneye yöneldiğimizde güneşi tekrar yakaladık. Houston’a indiğimizde güneş hala kaçmamıştı.:))
   Mexico City’nin serin sabahına uyandık. Dağlık tektonik bir bölge olan şehir volkanik dağlar arasındaki göl yatağının kurumasıyla oluşmuş çöküntü bölgesine kurulmuş. Üç gün sonra şehirden ayrılırken uçaktan baktığımda etrafı volkanik dağlarla sarılmış bir şehir gördüm.  1985 yılında olan büyük depremden sonra şehir tekrar kurulmuş. Şehir yılda yaklaşık 200 kere sallandığından insanlar bu sarsıntılarla yaşamaya alışmış, ben de bir gece sallandığımızı hissettim. Rakımı iki binin üzerindeki Mexico City’de karasal iklim görüldüğünden özellikle sabah ve akşam saatlerinde hava sıcaklığı 6-7 dereceye kadar düşüyor ve kalın polar götürmekte fayda var.
  Havası Kahire ile birlikte dünyanın en kirli iki şehrinde biri. Arabayla şehrin kurulduğu çöküntü alanından yükseldikçe altta kalan smoke denen sis bulutunu görebilirsiniz. Şehrin kuzeyindeki kondu bölgesinde evler gri beyaz ve iç içe bir görüntü oluşturuyor. Bu bölgede şehir vergisi ödememek için evlerin boyamıyorlarmış.
  Nüfusu yüzölçümüne göre çok fazla olan 18 milyon kişilik şehirde trafik bir handikap, özellikle merkezi yerlerde meydanlarda yürümek dahi zor, hırsızlık almış başını gitmiş.
   Şehirde en önemli yerlerden biri olan Frida Kahlo’nun evi de kendisi gibi farklı ve dikkat çekici. Sıradışı bir kişilik olan Kahlo genelde tercih edilen pastel renkleri değil yaşamında daha canlı ve parlak renkleri tercih etmiş ve Diego Rivera’dan boşandıktan sonra ölene kadar yaşadığı bu evini de çivit mavi renge boyatmış. Aşkları da hayatı gibi çalkantılı olan Kahlo’nun lise yıllarında geçirdiği bir trafik kazası sonucu sol bacağından giren demir parçası leğen kemiğinden çıkar ve ölümüne kadar korselerle yaşamak zorunda kalır. Uzun yıllar yatağa bağlı kaldığından yatağının üzerine koyduğu ayna ile oto portreler çizer. Geçirdiği sağlık problemlerinden dolayı çocuğu olmayan Frida’nın karnından çocuk çıkan yatakta kendini çizdiği resmi çocuk özlemini vurgular. Aslında tablolarında kendi gerçeğini acılarını ve özlemlerini tuvale aktarır Kahlo. Belki de onun için resim bir anlatım dili bir araçtı hayatını anlattığı. Diego ile çalkantılı aşkları Diego’nun onu kız kardeşiyle aldatmasıyla yara alır. Frida da evlerine misafir gelen Troçki ile birlikte olur. Bir kez boşanan çift yine evlenirler. Salma Hayek’in canlandırdığı Frida filmini Meksika’ya gitmeden önce izleyip her bir kareyi yerinde görmek ve o anların yaşandığı yerlere tanık olmak, o yaşamlara girmek güzel bir tecrübe oldu benim için…
     
   Aynı gün Xocimilco Nehri’nde ticari amaçla açılmış kanalarda rengarenk teknelerle Meksika müziği eşliğinde gezdik ve ünlü Meksika yemeklerini tattık. Kaldığımız on yedi gün boyunca Meksika tatlarını denedik. Mısır unu sofralarında önemli bir yere sahip. Küçük yuvarlak mısır unundan yapılmış tortilla ekmeği arasına acılı soslardan koyup yiyorlar. Benim gibi mısır ununu pek sevmeyen birisi ancak sosların baharatlı ve acılı tatları hatırına bu ekmeklerden yiyebilir. Avokadolu acılı soğanlı peynirli salatası, özellikle çok sevdiğim ve her otelde yediğim siyah fasulye sosu önerebileceğim güzel lezzetler. Rengarenk tekne gezisi ve acılı soslardan sonra otobüsümüzün etrafına gelen satıcılardan kızarmış çekirge alıp yemek benim için ilkler arasında yerini aldı.:)
   Meksico City’nin tarihi dokusunun yoğun olduğu dünyanın üçüncü büyük meydanı Zocalo Meydanı’nda Ulusal Sarayı, 1510’da başlayıp üç yüz yılda tamamlanan Metropolitan Katedrali,Saat Kulesi, geniş meydanı ve ortaçağı andıran mimarisi ile Dünya Mirası Koruma listesine alınmış. Meydanda satıcılar, ilginç kıyafetli insanlar, tütsü yapanlar ve hırsızlarıyla zengin bir meydan. Hatta kızılderili kıyafetleri ile dans eden bir gruba rastladık ve onları fotoğrafladık. Meydandan açılan birçok cadde var. Bunlardan en önemlisi  Madero Caddesi hayatımda gördüğüm en kalabalık cadde diyebilirim. Pantomimler, satıcılar, mağazalar ve insanlarla yürümek zor, birbirimizi kaybedersek hırsız çetesinin arasında kalabiliriz. Burada hırsızlık olayları mafyanın elinde ve polisle işbirliği olduğu aleni dile getirilmese de bilinen bir gerçek.
  Ertesi gün Pazar sabahı şehirde ilerlerken anayolda topluca hoparlörden gelen komutla yüzlerce insanın parkta ve kapatılan yolun ortasında yoga yaptıklarını gördük. Bazıları koşu yapıyor bazıları bisiklet sürüyor bazıları köpeğiyle yürüyüşe çıkmış. İnsan neden benim ülkemde olmasın diye düşünmekten kendini alamıyor.
  Tapınakların bulunduğu Teotihuacan’lardan ismin alan bölgede M.Ö. 1.yüzyılda yapılmış Ay ve Güneş tapınakları kuzey ve güney doğrultusunda inşa edilmişler. Tapınaklar Ölüler Yolu denen iki yanında ayin platformlarının bulunduğu , tanrıya adakların gerçekleştiği geniş tören yolu ile birbirine bağlı.Evet o dönemlerde Mezo Amerika Kültürü’nde bir çok olay için farklı tanrıların olduğuna ve bu tanrılara isteklerinin adaklarla gerçekleşeceğine inanılıyormuş. Yaşanan kuraklıklardan dolayı özellikle yağmur tanrısına en güzel,en genç ve bakire kızlar tanrıya kurban veriliyor ve yağmur yağdığında tanrının gözyaşlarından toprağa tohumlar düştüğüne inanılıyormuş. Teotihuacanlar hakkında arkeolojik kazılardan sonra ortaya çıkarılan glyph harflerinden oluşan hiyeroglif yazılar ve tabletlerden bilgiler elde edebilmiş. Aztek ve Mayalardan önce bu bölgede yaşamış ileri kültürlerden olan Teotihuacanların sonu bazı rivayetlere göre kuraklıktan olmuştur maalesef. Bölgedeki iki tapınağın yönü de güneşe doğru konumlanmış. Ay Tapınağında her basamak 30-35cm boyunda ve dik bir eğimle yükseliyor ki bizler yaklaşık yetmiş basamak tırmandık. Yukarıdan meydana ve tapınaklara hakim manzara insanı tarihin derinliklerinde kaybedebiliyordu. 
    13 Ağustos 1521’de bu bölgeyi İspanyollar işgal ettiğinde tapınaklar depremlerden dolayı yer altında kalmış olduğundan fark edememişler ki her şeyi asimile edip kendi tarihlerini yazmaya çalışan İspanyollar bu kalıntıları da tarihten silerlerdi.  Ancak 1930’larla başlayan 1970’lerde hızlanan arkeolojik çalışmalarla tarih yeryüzüne çıkarılmıştır.
   Dünyanın en ünlü müzelerinden Ulusal Antropoloji Müzesi’nde arkeolojik kazılarda bulunan heykel, çömlek, kabartmalar,ok , mızrak v.b eşyalar sergilenmekte. Aztek takvimi yaklaşık 1200kg. ve devasa boyutu ile heyecan verici bu yapıtın bir takvim işlevi görmekten çok dünya oluşumunu simgelediği rivayet edilir. Aztek inanışına göre dünya dört kez daha var olmuş. Dört yaradılış simgeleyen bölümün çevresinde 20 günden oluşan 18 ay var. Geri kalan beş gün uğursuz günler olarak kabul edilmiş, altı saat ise önemsenmemiştir.
   Başkanlık Sarayı’nda dünyanın en ünlü duvar ressamlarından Kahlo’nun eşi Diego Rivera’nın öğrencileriyle birlikte çizdiği duvar resimleri; Maya ve Aztek uygarlıklarından yaşadığı döneme kadar geçen dilimlerdeki yaşamlar kültürler, inanışlar, Tanrı’ya  adak ritüelleri ve çağın önemli siyasi olaylarını bu kadar kesintisiz ve ilişkili şekilde duvara resmetmesi onu ünlü kılan meziyeti olsa gerek. O dönemlerde Lenin’le olan siyasi yakınlıklarını ve aralarındaki ilişkileri de bu duvarda görebilirsiniz.
 Gün bitmeden en son Meryem Ana’nın bir ışık hüzmesi şeklinde görüldüğüne inanılan -ki turist çekmek için birçok yerde buna benzer hikayeler var- yerdeki üç kilisenin beni en çok çeken yönü kiliselerdeki mimari ve özellikle depremlerden dolayı bir kilisenin bariz şekilde sola yatmış görüntüsü. Hatta kiliselerin olduğu meydandaki zeminin bir bölümü de bir basamak kadar çökmüş durumda.
  Ertesi sabah üç gün kaldığımız Meksico City’den ayrılırken uçaktan volkanik dağlarla arasına sıkışmış üstü smoke bulutuyla kaplı, kalabalığı yukarıdan bile farkedilen şehre elveda dedim…

                                                                                                ESRA TÜRKDÖNMEZ
 

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder