AK ZAMBAKLAR ÜLKESİ FİNLANDİYA VE LAPONYA (29 OCAK-3 ŞUBAT 2012)
Lisede coğrafya
öğretmenim kutup bölgelerinde yazın güneşin hiç batmadığını kışın ise bazı
günler hiç doğmadığını anlattığında ilgimi çekmiş ve sonraki yıllarda bu
bölgelere gitmeyi hep önceliklerim arasına almıştım. Bu bölgenin coğrafyası ve
koordinatlarından dolayı oluşan doğa olayları ile ilgili birçok belgesel
izledim ve yazılar okudum. Birkaç yurtdışı gezilerim oldu ama aklımın bir
köşesinde Laponya hep duruyordu.
Bu yıl güneşte ışık
patlamalarının olduğu bu nedenle kutup ışıklarının sıkça görüldüğü haberleri
birçok kaynakta gözüme ilişti. Türk haber kanallarının birçoğunda bununla
ilgili haberler sıkça yer almaya başladı. Bunun üzerine çok sayıda tur şirketi
bu bölgeye turlar düzenlediler. Arkadaşlarımla birlikte ben de böyle bir tura
katılmaya karar verdik. Ayrıca yıllardır hayalini kurduğum bu bölgeyi
görebilecektim. Aslında bu bölgenin yaz mevsiminde batmayan güneşini ve beyaz
gecelerini merak ediyordum olsun bir gün mutlaka onun için de gideceğim.
Soğuk bir kış günü
İstanbul Hava Limanı’nda ben,Yıldız,Mukaddes,Öznur,Canan,Şule Hoca ve birkaç
arkadaş buluştuk.THY Helsinki uçağıyla karlar içindeki Ak Zambaklar Ülkesine
gitmek için başka bir karlı şehir İstanbul’a veda ettik.
Ak Zambaklar Ülkesi
Grigory Petrow’un 1923 yılında Finlandiya’yı anlatan ve o dönemde çok yankı
gören kitapta bataklık halindeki bir ülkenin birkaç öğretmen, asker, din adamı
ve akademisyen öncülüğünde ülkeyi köy köy dolaşarak halka inip onları
bilinçlendirmesi ve halkın uyanışı sonucu ülkenin kısa zamanda gelişmesi konu
ediliyor. Petrow’un kitabından sonra Finlandiya(Suomi), Ak Zambaklar Ülkesi
sıfatıyla anılır olmuş. Tarih kitapları, aydınlarla halkın buluşması sonucu
halkın uyanışı ve mücadelesine örnek iki ülkeyi yazar biri Finlandiya ve diğeri
Türkiye.1930 yılında Atatürk bu kitabı okuduğunda savaştan yeni çıkmış halkın
motivasyonunu artırmak ve yol göstermek için özellikle askeri okullar ve
öğretmen okullarında okutulmasını salık vermiştir.Bence tekrar bu kitabın
okutulması gerekli.
Helsinki’ye
indiğimizde hava kararmıştı ama henüz saat akşam olması için erkendi.:))Hava
limanından çıktığımızda yüzüme vuran böyle bir soğukla ilk defa tanışıyordum.
Bir Samsunlu olarak böyle soğuklara alışkın değiliz. Otele giderken yollar
parklar ağaçlar arabalar aklınıza gelebilecek her noktanın beyaz örtüyle kaplı
olmasının oluşturduğu muhteşem manzaraya gözlerim ilk defa tanık oluyorlardı.
Buralarda kış gecelerinin uzun olması bizim coğrafyada yaşayan insanlar için
çok sıkıcı görünür. Ben de öyle sanıyordum fakat beyaz örtünün üzerinde
ışıkların yansıması gecenin kasvetini de örtüyor adeta. Dostoyevski Beyaz
Geceler derken acaba hangi geceleri kastetmişti!
Akşam yemeğini
Adanalı bir restorantta, dünyanın kuzeyinde Türkiye’nin güney tatlarını yemek
bir ironiydi sanki. Helsinki’nin buz tutmuş caddelerinde kaymadan ve düşmeden
yürümemizi kaldırımlara her kar yağdığında tekrar tekrar dökülen küçük mucur
taşlara borçluyduk. Mayıs ayında karlar eridiğinde mucurlar toplanır yol kenarlarındaki
kutularda biriktirilir ve her kış kullanılırmış.
30 Ocak sabahı Baltık
Denizi’nin kuzeyindeki liman şehri Kemi’ye gitmek için küçük pervaneli bir
uçakla kırk dakikalık bir yolculuk yaptık.Havadan kardan yeşili görünmeyen
büyük çam ormanlarını seyrederken biraz sonra uçsuz bucaksız beyaz düz bir örtü
ile karşılaştım donmuş bir deniz olduğunu anlamam çok uzun sürmedi. Kemi’ye
indiğimizde burnumun içindeki havanın donduğunu hissettim inanılmaz soğuktu ve
adeta burada hayat da donmuştu. Dışarıda kimse yoktu, ki 20 dakika durmak
damarların büzülmesine ve kanın çekilmesine neden olabilirdi. Havalimanının
içinde hayallerimin yazısı karşımda duruyordu Welcome to Lapland.
Lapland Kuzey kutup
dairesi çizgisi ile başlayan ve daha kuzeyini verilen Finlandiya, İsveç ve
Norveç topraklarını da içine alan bölgedir. Laponların diyarı olan Laponya(Lapland)
Sami ırkından olan halka verilen isim. Laponya’da 60bin Sami yaşıyor ve Samiler
bu bölgede önceliklere sahip. Finliler Rusya’ya vize ile geçerken onlar özel
kimlikleriyle geçebiliyorlar. önemli günlerde giydikleri özel giysileri
Samilerin izni olmadan kimse giyemiyor. Samiler sadece Finlandiya değil tüm
Lapland’a dağılmışlar.
Kemi yirmibin nüfuslu
küçük bir kasaba ama sanki herkes bir yerlere gizlenmiş gibiydi, sokaklar
bomboş, iki katlı bahçeli evlerin önünde arabalar olmasa şehirde hayat olduğuna
inanmak zordu. Donmuş denizin kenarında kurulmuş yaklaşık 21.000m3 kardan
yapılan Snow Castle buz otele geldik.Otel 210 kamyon karın taşınmasıyla 17
günde tamamlanmış her yıl ocak ayının sonunda açılır nisan ayının ikinci
haftasında kapatılır ve erimeye bırakılırmış. Dışarısı -27 derece iken otelin
içi -5 derecede sabit tutuluyor. Otelin içi farklı renklerde aydınltılmış yemek
odaları, yatak odaları ve heykellerden oluşuyor.Akşam yemeğini buz otelin
içinde buz masalarda ve buzdan heykellerin yanında yaptık.Sıcak çorba iyi geldi
doğrusu ama eldivenle yemek zordu. Sohbet ederken ara sıcakları unuttuk ve
maalesef çatal girmedi, donmuştu. O gece beş kişi buz duvarların içinde uyku
tulumlarında sadece ağzımız ve gözlerimiz açıkta yattık.Bana soruyorlar’’bir
daha böyle bir yerde yatar mısın?’’yatarım fakat gerek yok ‘’bir kere tecrübe
ettim yeter’’ diyorum.
Sabah(31 Ocak)
karanlıkta kalkıp Rovaniemi’ye gitmek üzere tren garına geldik saat 9 olmasına
rağmen hava alacakaranlıktı. Tren beklerken kar topu oynadık ama kar bir türlü
top olmuyordu.:)) Uçaktan gördüğüm karlı çam ormanlarından ve masallarda
izlediğimiz küçük karlı köylerden trenle geçmek değildi bizimkisi masalların
içindeki bir kahramandık sanki. Fakat bu manzarayı ancak zihnimizin makinesiyle
fotoğraflayabildim kaydı bende saklı. Bir ay sonra Samsun’dan Amasya’ya trenle
giderken pencereyi açıp kar içindeki köyleri fotoğrafladığımda ‘’acaba orada
camı açsak ne olurdu’’ sorusu geldi aklıma. Onu da siz cevaplayın.:))
Rovaniemi’ye
geldiğimizde sabah saat 11 sıralarıydı ve şehirdeki termometre -28’i
gösteriyordu. Bizi yerli bir tur acentesinin rehberi karşıladı. Bizler bu gezi
için termal içlikler kar botları,pantolonları, montlar almamıza rağmen bize
şirketin turistler için hazırlanmış özel kar tulumlarından verdiler üç gün
boyunca bu tulumların içinde hareket etmek zordu. Üzerimizde termal içlikler, çift
yün çorap, yün kazak çift eldiven kaz tüyü mont ve özel tulumla tuvalete
gitmenin zorluğunu anlatmaya gerek yok sanırım.
Rovaniemi Lapland’ın
en büyük şehri. Bu şehirde geçirdiğimiz üç gün bizi bir masal dünyasına güzel
bir rüyanın içine götürmüştü. Otele yerleştikten sonra Ren Geyikleri çiftliğine
gittik. Kardan dalları aşağıya sarkmış çam ağaçları, beyazlar içinde kaybolmuş
tek katlı dağ kulübeleri ve kardan bahçe çitleri arasından bata çıka yürümek o
kadar güzeldi ki bize soğuğu unutturdu; saçlarımızın beyazladığını ve
kirpiklerimizdeki su damlalarının donduğunu hissetmeyecek kadar. Ren geyikleri
ile çiftlikte tur attık ve sonunda bir tür ehliyet aldık. Bir kaç ren geyiğinin
boynuzu düşmüştü, yaşlı ren geyikleri aralık ayında boynuzlarını düşürürlermiş
gençleri ise ilkbaharda.
Santa Clause Village
turistler için özel hazırlanmış bir köy. Köyün ortasından Kuzey kutup
çizgisi(Arctic Circle) geçiyor, çizgi direklerin üzerinde renkli ışıklarla
vurgulanmış hava genellikle alacakaranlık olduğundan ışıklar dikkat
çekiyor.66.33.paralel olan bu daire kışın 24 saatten fazla güneşin doğmadığı
yazın ise yine 24 saatten fazla güneşin batmadığı günlerin başlangıç çizgisi. Tabi
daha kuzeye çıkıldıkça böyle günlerin sayısı artıyor. Fotoğraf çektirmeden olmazdı.
Noel Babanın evi de hemen oradaydı. Rivayete göre Noel baba 400 yıl önce burada
yaşamış. Ne ilginçtir ki Kaş yakınlarındaki Kalkan'da doğup da taaa kuzey kutup
çizgisinde niçin yaşamayı tercih etmiş acaba!!! Biz Noel Baba'yı turizmle
tanıtamamışız ama onlar yılda binlerce turisti bu vesileyle çekmeyi başarmış.
Sembolik Noel baba ile bir fotoğraf çektirmek 25 euro! Küçük hediyelik eşya
satan dükkanların her biri karlı küçük kulübeler şeklinde köyün bütünlüğünü
tamamlıyor.
Soğuk bir günden
sonra sıcak bir yemek ve sıcak bir otel yorgunluğumuzu aldı. Sauna keyfi de iyi
geldi.Oteller sıcak, kaloriferlere elini dokundurduğunda gayet ılık şaşırdım
fakat biraz inceleyince yalıtımın çok iyi, duvarların yaklaşık 60-80cm
kalınlığında olduğunu gördüm. Dış kapılar bizdekinin tersine dışarı açılıyor
böylelikle kapı açıldığında sıcak hava dışarı doğru genleşirken dışarıdaki
soğuk havanın içeri girmesini engelliyor. İnsan aklıyla doğa ile mücadelesini
kazanmış. Dünyada en mutlu ikinci millet Finlilermiş nedenini biraz olsun
anlayabiliyorum…
1 Şubat bu sabah odamın camından baktığımda alt sokakta
kırmızı bir ışıkla birlikte dumanın yükseldiğini görünce Mukaddes’e yangın var
herhalde dedim ama etrafta olağan dışı hiçbir hareket yoktu. Fotoğraf makinemi
alıp biraz dolaşmaya çıktım ve o dumanın olduğu yere geldiğimde yeni bir doğa
olayıyla karşılaştım. Şehrin ortasından geçen Ounasjoki nehrinin yarıdan çoğu
donmuş diğer kısmı yavaş yavaş donarken dışarı ısı veriyor ve bu dondurucu
soğukta duman gibi görünüyor, karşıdan vuran güneşin eğik ışıkları bu dumanın
içinden geçerken kırmızı bir alevi andırıyor.:)) Bu güzel anı birkaç fotoğrafla
sonsuzlaştırdım. Donmuş nehirde gemiler yazın gelmesini bekliyorlardı.Akşam
üzeri tekrar aynı yere geldiğimde güneşin sabahki yerinde durduğunu sadece
biraz yol katettiğini farkettim. Burada güneş doğudan doğup batıdan batmıyor.
Okullarda yön tanımını nasıl veriyorlar acaba?:)) Bugün bu olaylara tanık
olmamın ve farkındalığımın mutluluğunu anlatamam.hayat boyu unutamayacağım gün
daha yeni başlıyordu. Snowboardlarla donmuş Ounas nehri üzerinde gitmek, çam
ormanlarının içinde muhteşem ışıkta motor kullanmak zevki anlatılamaz ama soğuk
olmasa.yaklaşık iki saatlik orman geçişinden sonra donmuş gölde balık tutmaya
çalışmak pek akıl işi değildi.Hayatımda bu kadar üşüdüğümü hatırlamıyorum. Dört
kat giysi üç çift yün çorap ve iki çift eldivene rağmen ayak damarlarımdaki
kanın çekildiğini ve vücudumun ısısını korumak için artık gücünün kalmadığı
hissettim. Fotoğraf çekebilmek için eldivenin tekini çıkarıyorum dayanılmaz bir
acıyla tekrar giyiyordum.Daha fazla duramadık ve ısınmak için ortasında şömine
yanan bir dağ kulübesine gittik. Soğuktan şarjı biten bataryalarımızı doğal
yolla ısıtarak şarj ettik.sıcak çorba ve yemek iyi gitti. Dönüş yolunda tekrar
iki saat yatay akşam ışığında motor kullanarak orman yollarından geçmek
güzeldi.
Gece saat 22’de kutup ışıklarını seyretmek için tekrar orman
yoluna gittik araçtan indikten sonra ayağımıza giydiğimiz lekenlerle ormanda
zifiri karanlıkta bata çıka yürüdük. Gökyüzünde bize yol gösteren sadece ay
ışığı vardı.Bir tepeye çıktık ve saat 01’e kadar o soğukta ışıkların çıkmasını
bekledik ama maalesef görünmediler.
2 Şubat bugün husky
köpek çiftliğine gittik.Huskyler burun vb. uzuvları küçük, böylelikle soğukla temas
eden yüzeyleri azaltılarak ısı kaybı en aza indirilmiş bir tür.Huskylerle
çiftlikte tur attık şehir merkezindeki arctic museum’u gezdik. Güneş batmak
üzere iken Helsinki’ye dönmek için Rovaniemi havalimanına geldik.bizim orada
olduğumuz tarihlerde güneş 14.45 gibi batıyordu.O akşam Helsinki’de kar yağışı
vardı ve soğuktu dışarıda biraz yürüyüdük.
3 Şubat bugün
Helsinki’yi gezdik.Bizim Atatürk’ümüz dedikleri Sinelman Heykelini,Ortodoks
katedralini ve kadınların özgürlüğünü ifade eden deniz kızı heykelini gördük ve
karelerimizde belgelendirdik. Helsinkinin en merkezi parkı Espilanadi’de güzel
bir kafede kahve içmek ve camdan şehre yağan karı seyretmek gezinin son güzel
anlarından biriydi.Helsinki limanında buz parçacıkları içinde yüzen gemileri
fotoğrafladık.Alışveriş merkezlerini gezdik ve caddelerde topuklu ayakkabılarla
dolaşan bayanları hayretle izledik.
Akşam Helsinki bizi
kar yağışıyla uğurladı.THY uçağına bindiğimizde masalın bittiğini ancak
farkedebildim. Benim için ayrı bir anlamı olan bir bakıma yıllardır
öğrendiklerimi tecrübe ettiğim dünyanın çatısına bir daha geleceğime söz
vererek el salladım fakat bu sefer yaz mevsiminde…
ESRA TÜRKDÖNMEZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder