14 Kasım 2015 Cumartesi

LAPLAND - FİNLANDİYA ŞUBAT 2012

   AK ZAMBAKLAR ÜLKESİ FİNLANDİYA VE LAPONYA (29 OCAK-3 ŞUBAT 2012)

 Lisede coğrafya öğretmenim kutup bölgelerinde yazın güneşin hiç batmadığını kışın ise bazı günler hiç doğmadığını anlattığında ilgimi çekmiş ve sonraki yıllarda bu bölgelere gitmeyi hep önceliklerim arasına almıştım. Bu bölgenin coğrafyası ve koordinatlarından dolayı oluşan doğa olayları ile ilgili birçok belgesel izledim ve yazılar okudum. Birkaç yurtdışı gezilerim oldu ama aklımın bir köşesinde Laponya hep duruyordu.
 Bu yıl güneşte ışık patlamalarının olduğu bu nedenle kutup ışıklarının sıkça görüldüğü haberleri birçok kaynakta gözüme ilişti. Türk haber kanallarının birçoğunda bununla ilgili haberler sıkça yer almaya başladı. Bunun üzerine çok sayıda tur şirketi bu bölgeye turlar düzenlediler. Arkadaşlarımla birlikte ben de böyle bir tura katılmaya karar verdik. Ayrıca yıllardır hayalini kurduğum bu bölgeyi görebilecektim. Aslında bu bölgenin yaz mevsiminde batmayan güneşini ve beyaz gecelerini merak ediyordum olsun bir gün mutlaka onun için de gideceğim.
 Soğuk bir kış günü İstanbul Hava Limanı’nda ben,Yıldız,Mukaddes,Öznur,Canan,Şule Hoca ve birkaç arkadaş buluştuk.THY Helsinki uçağıyla karlar içindeki Ak Zambaklar Ülkesine gitmek için başka bir karlı şehir İstanbul’a veda ettik.
 Ak Zambaklar Ülkesi Grigory Petrow’un 1923 yılında Finlandiya’yı anlatan ve o dönemde çok yankı gören kitapta bataklık halindeki bir ülkenin birkaç öğretmen, asker, din adamı ve akademisyen öncülüğünde ülkeyi köy köy dolaşarak halka inip onları bilinçlendirmesi ve halkın uyanışı sonucu ülkenin kısa zamanda gelişmesi konu ediliyor. Petrow’un kitabından sonra Finlandiya(Suomi), Ak Zambaklar Ülkesi sıfatıyla anılır olmuş. Tarih kitapları, aydınlarla halkın buluşması sonucu halkın uyanışı ve mücadelesine örnek iki ülkeyi yazar biri Finlandiya ve diğeri Türkiye.1930 yılında Atatürk bu kitabı okuduğunda savaştan yeni çıkmış halkın motivasyonunu artırmak ve yol göstermek için özellikle askeri okullar ve öğretmen okullarında okutulmasını salık vermiştir.Bence tekrar bu kitabın okutulması gerekli.
 Helsinki’ye indiğimizde hava kararmıştı ama henüz saat akşam olması için erkendi.:))Hava limanından çıktığımızda yüzüme vuran böyle bir soğukla ilk defa tanışıyordum. Bir Samsunlu olarak böyle soğuklara alışkın değiliz. Otele giderken yollar parklar ağaçlar arabalar aklınıza gelebilecek her noktanın beyaz örtüyle kaplı olmasının oluşturduğu muhteşem manzaraya gözlerim ilk defa tanık oluyorlardı. Buralarda kış gecelerinin uzun olması bizim coğrafyada yaşayan insanlar için çok sıkıcı görünür. Ben de öyle sanıyordum fakat beyaz örtünün üzerinde ışıkların yansıması gecenin kasvetini de örtüyor adeta. Dostoyevski Beyaz Geceler derken acaba hangi geceleri kastetmişti!
 Akşam yemeğini Adanalı bir restorantta, dünyanın kuzeyinde Türkiye’nin güney tatlarını yemek bir ironiydi sanki. Helsinki’nin buz tutmuş caddelerinde kaymadan ve düşmeden yürümemizi kaldırımlara her kar yağdığında tekrar tekrar dökülen küçük mucur taşlara borçluyduk. Mayıs ayında karlar eridiğinde mucurlar toplanır yol kenarlarındaki kutularda biriktirilir ve her kış kullanılırmış.
 30 Ocak sabahı Baltık Denizi’nin kuzeyindeki liman şehri Kemi’ye gitmek için küçük pervaneli bir uçakla kırk dakikalık bir yolculuk yaptık.Havadan kardan yeşili görünmeyen büyük çam ormanlarını seyrederken biraz sonra uçsuz bucaksız beyaz düz bir örtü ile karşılaştım donmuş bir deniz olduğunu anlamam çok uzun sürmedi. Kemi’ye indiğimizde burnumun içindeki havanın donduğunu hissettim inanılmaz soğuktu ve adeta burada hayat da donmuştu. Dışarıda kimse yoktu, ki 20 dakika durmak damarların büzülmesine ve kanın çekilmesine neden olabilirdi. Havalimanının içinde hayallerimin yazısı karşımda duruyordu Welcome to Lapland.
 Lapland Kuzey kutup dairesi çizgisi ile başlayan ve daha kuzeyini verilen Finlandiya, İsveç ve Norveç topraklarını da içine alan bölgedir. Laponların diyarı olan Laponya(Lapland) Sami ırkından olan halka verilen isim. Laponya’da 60bin Sami yaşıyor ve Samiler bu bölgede önceliklere sahip. Finliler Rusya’ya vize ile geçerken onlar özel kimlikleriyle geçebiliyorlar. önemli günlerde giydikleri özel giysileri Samilerin izni olmadan kimse giyemiyor. Samiler sadece Finlandiya değil tüm Lapland’a dağılmışlar.
 Kemi yirmibin nüfuslu küçük bir kasaba ama sanki herkes bir yerlere gizlenmiş gibiydi, sokaklar bomboş, iki katlı bahçeli evlerin önünde arabalar olmasa şehirde hayat olduğuna inanmak zordu. Donmuş denizin kenarında kurulmuş yaklaşık 21.000m3 kardan yapılan Snow Castle buz otele geldik.Otel 210 kamyon karın taşınmasıyla 17 günde tamamlanmış her yıl ocak ayının sonunda açılır nisan ayının ikinci haftasında kapatılır ve erimeye bırakılırmış. Dışarısı -27 derece iken otelin içi -5 derecede sabit tutuluyor. Otelin içi farklı renklerde aydınltılmış yemek odaları, yatak odaları ve heykellerden oluşuyor.Akşam yemeğini buz otelin içinde buz masalarda ve buzdan heykellerin yanında yaptık.Sıcak çorba iyi geldi doğrusu ama eldivenle yemek zordu. Sohbet ederken ara sıcakları unuttuk ve maalesef çatal girmedi, donmuştu. O gece beş kişi buz duvarların içinde uyku tulumlarında sadece ağzımız ve gözlerimiz açıkta yattık.Bana soruyorlar’’bir daha böyle bir yerde yatar mısın?’’yatarım fakat gerek yok ‘’bir kere tecrübe ettim yeter’’ diyorum.
 Sabah(31 Ocak) karanlıkta kalkıp Rovaniemi’ye gitmek üzere tren garına geldik saat 9 olmasına rağmen hava alacakaranlıktı. Tren beklerken kar topu oynadık ama kar bir türlü top olmuyordu.:)) Uçaktan gördüğüm karlı çam ormanlarından ve masallarda izlediğimiz küçük karlı köylerden trenle geçmek değildi bizimkisi masalların içindeki bir kahramandık sanki. Fakat bu manzarayı ancak zihnimizin makinesiyle fotoğraflayabildim kaydı bende saklı. Bir ay sonra Samsun’dan Amasya’ya trenle giderken pencereyi açıp kar içindeki köyleri fotoğrafladığımda ‘’acaba orada camı açsak ne olurdu’’ sorusu geldi aklıma. Onu da siz cevaplayın.:))
 Rovaniemi’ye geldiğimizde sabah saat 11 sıralarıydı ve şehirdeki termometre -28’i gösteriyordu. Bizi yerli bir tur acentesinin rehberi karşıladı. Bizler bu gezi için termal içlikler kar botları,pantolonları, montlar almamıza rağmen bize şirketin turistler için hazırlanmış özel kar tulumlarından verdiler üç gün boyunca bu tulumların içinde hareket etmek zordu. Üzerimizde termal içlikler, çift yün çorap, yün kazak çift eldiven kaz tüyü mont ve özel tulumla tuvalete gitmenin zorluğunu anlatmaya gerek yok sanırım.
 Rovaniemi Lapland’ın en büyük şehri. Bu şehirde geçirdiğimiz üç gün bizi bir masal dünyasına güzel bir rüyanın içine götürmüştü. Otele yerleştikten sonra Ren Geyikleri çiftliğine gittik. Kardan dalları aşağıya sarkmış çam ağaçları, beyazlar içinde kaybolmuş tek katlı dağ kulübeleri ve kardan bahçe çitleri arasından bata çıka yürümek o kadar güzeldi ki bize soğuğu unutturdu; saçlarımızın beyazladığını ve kirpiklerimizdeki su damlalarının donduğunu hissetmeyecek kadar. Ren geyikleri ile çiftlikte tur attık ve sonunda bir tür ehliyet aldık. Bir kaç ren geyiğinin boynuzu düşmüştü, yaşlı ren geyikleri aralık ayında boynuzlarını düşürürlermiş gençleri ise ilkbaharda.
 Santa Clause Village turistler için özel hazırlanmış bir köy. Köyün ortasından Kuzey kutup çizgisi(Arctic Circle) geçiyor, çizgi direklerin üzerinde renkli ışıklarla vurgulanmış hava genellikle alacakaranlık olduğundan ışıklar dikkat çekiyor.66.33.paralel olan bu daire kışın 24 saatten fazla güneşin doğmadığı yazın ise yine 24 saatten fazla güneşin batmadığı günlerin başlangıç çizgisi. Tabi daha kuzeye çıkıldıkça böyle günlerin sayısı artıyor. Fotoğraf çektirmeden olmazdı. Noel Babanın evi de hemen oradaydı. Rivayete göre Noel baba 400 yıl önce burada yaşamış. Ne ilginçtir ki Kaş yakınlarındaki Kalkan'da doğup da taaa kuzey kutup çizgisinde niçin yaşamayı tercih etmiş acaba!!! Biz Noel Baba'yı turizmle tanıtamamışız ama onlar yılda binlerce turisti bu vesileyle çekmeyi başarmış. Sembolik Noel baba ile bir fotoğraf çektirmek 25 euro! Küçük hediyelik eşya satan dükkanların her biri karlı küçük kulübeler şeklinde köyün bütünlüğünü tamamlıyor.
 Soğuk bir günden sonra sıcak bir yemek ve sıcak bir otel yorgunluğumuzu aldı. Sauna keyfi de iyi geldi.Oteller sıcak, kaloriferlere elini dokundurduğunda gayet ılık şaşırdım fakat biraz inceleyince yalıtımın çok iyi, duvarların yaklaşık 60-80cm kalınlığında olduğunu gördüm. Dış kapılar bizdekinin tersine dışarı açılıyor böylelikle kapı açıldığında sıcak hava dışarı doğru genleşirken dışarıdaki soğuk havanın içeri girmesini engelliyor. İnsan aklıyla doğa ile mücadelesini kazanmış. Dünyada en mutlu ikinci millet Finlilermiş nedenini biraz olsun anlayabiliyorum…
1 Şubat bu sabah odamın camından baktığımda alt sokakta kırmızı bir ışıkla birlikte dumanın yükseldiğini görünce Mukaddes’e yangın var herhalde dedim ama etrafta olağan dışı hiçbir hareket yoktu. Fotoğraf makinemi alıp biraz dolaşmaya çıktım ve o dumanın olduğu yere geldiğimde yeni bir doğa olayıyla karşılaştım. Şehrin ortasından geçen Ounasjoki nehrinin yarıdan çoğu donmuş diğer kısmı yavaş yavaş donarken dışarı ısı veriyor ve bu dondurucu soğukta duman gibi görünüyor, karşıdan vuran güneşin eğik ışıkları bu dumanın içinden geçerken kırmızı bir alevi andırıyor.:)) Bu güzel anı birkaç fotoğrafla sonsuzlaştırdım. Donmuş nehirde gemiler yazın gelmesini bekliyorlardı.Akşam üzeri tekrar aynı yere geldiğimde güneşin sabahki yerinde durduğunu sadece biraz yol katettiğini farkettim. Burada güneş doğudan doğup batıdan batmıyor. Okullarda yön tanımını nasıl veriyorlar acaba?:)) Bugün bu olaylara tanık olmamın ve farkındalığımın mutluluğunu anlatamam.hayat boyu unutamayacağım gün daha yeni başlıyordu. Snowboardlarla donmuş Ounas nehri üzerinde gitmek, çam ormanlarının içinde muhteşem ışıkta motor kullanmak zevki anlatılamaz ama soğuk olmasa.yaklaşık iki saatlik orman geçişinden sonra donmuş gölde balık tutmaya çalışmak pek akıl işi değildi.Hayatımda bu kadar üşüdüğümü hatırlamıyorum. Dört kat giysi üç çift yün çorap ve iki çift eldivene rağmen ayak damarlarımdaki kanın çekildiğini ve vücudumun ısısını korumak için artık gücünün kalmadığı hissettim. Fotoğraf çekebilmek için eldivenin tekini çıkarıyorum dayanılmaz bir acıyla tekrar giyiyordum.Daha fazla duramadık ve ısınmak için ortasında şömine yanan bir dağ kulübesine gittik. Soğuktan şarjı biten bataryalarımızı doğal yolla ısıtarak şarj ettik.sıcak çorba ve yemek iyi gitti. Dönüş yolunda tekrar iki saat yatay akşam ışığında motor kullanarak orman yollarından geçmek güzeldi.
Gece saat 22’de kutup ışıklarını seyretmek için tekrar orman yoluna gittik araçtan indikten sonra ayağımıza giydiğimiz lekenlerle ormanda zifiri karanlıkta bata çıka yürüdük. Gökyüzünde bize yol gösteren sadece ay ışığı vardı.Bir tepeye çıktık ve saat 01’e kadar o soğukta ışıkların çıkmasını bekledik ama maalesef görünmediler.
 2 Şubat bugün husky köpek çiftliğine gittik.Huskyler burun vb. uzuvları küçük, böylelikle soğukla temas eden yüzeyleri azaltılarak ısı kaybı en aza indirilmiş bir tür.Huskylerle çiftlikte tur attık şehir merkezindeki arctic museum’u gezdik. Güneş batmak üzere iken Helsinki’ye dönmek için Rovaniemi havalimanına geldik.bizim orada olduğumuz tarihlerde güneş 14.45 gibi batıyordu.O akşam Helsinki’de kar yağışı vardı ve soğuktu dışarıda biraz yürüyüdük.
 3 Şubat bugün Helsinki’yi gezdik.Bizim Atatürk’ümüz dedikleri Sinelman Heykelini,Ortodoks katedralini ve kadınların özgürlüğünü ifade eden deniz kızı heykelini gördük ve karelerimizde belgelendirdik. Helsinkinin en merkezi parkı Espilanadi’de güzel bir kafede kahve içmek ve camdan şehre yağan karı seyretmek gezinin son güzel anlarından biriydi.Helsinki limanında buz parçacıkları içinde yüzen gemileri fotoğrafladık.Alışveriş merkezlerini gezdik ve caddelerde topuklu ayakkabılarla dolaşan bayanları hayretle izledik.
 Akşam Helsinki bizi kar yağışıyla uğurladı.THY uçağına bindiğimizde masalın bittiğini ancak farkedebildim. Benim için ayrı bir anlamı olan bir bakıma yıllardır öğrendiklerimi tecrübe ettiğim dünyanın çatısına bir daha geleceğime söz vererek el salladım fakat bu sefer yaz mevsiminde…

                                                ESRA TÜRKDÖNMEZ  











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder