Havana Küba |
KÜBA
Bu yıl
birkaç alternatifin içinde sonunda Fidel’in ülkesi Küba’ya gitmeye karar
verdik. Birçok arkadaşın Fidel’e selamı vardı emanet, onları da iletmem
gerekiyordu.
Paris aktarmalı toplam yaklaşık 15 saat
süren uzun bir yolculuktan sonra başkent La Habana’ya indik. Otele gittiğimizde
bize nane, buz, esmer şeker,limon ve romla hazırlanan milli içecekleri
mojito(mohito) ikram ettiler dokuz gün boyunca birçok kere mohito içtik.
Santiago de Cuba. Küba'da özgürlük savaşının başladığı şehir |
1959 devriminden sonra başkent olmuş La
Habana ise üç milyon nüfuslu, Küba müzikleriyle salsa yapan insanlarla
renklenen sokakları, Amerika Temsilciliğinin karşısına kurulan Anti Emperyalizm
Anıt’lı meydanı, ünlü Capitolyo Binası,
Jose Marte’nin anıtını karşısında Guevara ve Castro’nun portresinin
bulunduğu Devrim Meydanı ve 1950 yıllarına ait Amerikan arabalarıyla dünyanın
ayrıcalıklı şehri.
İspanyollara
karşı ayaklanarak devrim ateşini ilk yakan kişi olarak kabul edilen Jose
Marte’nin adına yapılan Devrim Meydanı’ndaki 109m’lik yukarıdan bakıldığında
yıldız şeklindeki anıtın bulunduğu meydanda 1 Mayıs kutlamaları yapılır.
Meydanın karşısında Fidel Castro ve devrim arkadaşı Che Guevara’nın duvara
çizilmiş portreleri bulunuyor. Bir başka ilginç anıt Amerikan Temsilciliğinin
karşısına yapılmış anti Emperyalist Anıtı görülmeye değer ki yine her 1Mayıs’ta burada kutlamalar yapılır. Opera
binası Capitolyo gezilecek yerler arasında.
Ernest Heminway’in 1928’de gelip yedi yıl kaldığı ve ‘’Çanlar Kimin İçin
Çalıyor’’ kitabını yazdığı Anbos Mundos Oteli’ni gezdik ve panoramik Habana’yı
seyrettiğimiz ve mojitolarımızı yudumladığımız terasında dinlendik.
Havana’nın karşısındaki adada devrim
karşıtlarının bulunduğu hapishane bulunmakta ve başında da Guevara görevliymiş.
Fransızlar adaya ulaşmak için alttan tünel açmışlar.
Öğle
yemeğimizi Comandante Che Guevara müziği eşliğinde -ki gezi boyunca her gün her
mekanda dinlediğimiz bu şarkı Türkiye’ye döndüğümde uzun süre ağzıma
takıldı-yöresel bir restorantta aldık. Akşam Bueno Vista grubunu dinlemeye
gittik artık grubun üyeleri yaşlanmışlar yine de güzel söylüyorlar.
27 Ocak
biraz Havana’nın dışına çıkarak batıdaki Pınar del Rio bölgesine gittik hava
bunaltıcı derecede sıcaktı. Yolda küçük molalar vererek yaklaşık üç saat sonra
tütün çiftliği ve puro yapımını izlediğimiz yöresel bir çiftlik evinde
konakladık. Sigara içmediğim halde ‘’puronun tadına bakmadan ülkeden gitmek
olmaz.’’ diyerek bir puro yaktım. Ülkenin en ünlü puro markası Cohiba, Fidel’in
resmi konuklarına sunduğu puro imiş ve 1980’den itibaren dünyaya açılmış.
Pınar del Rio yolunda palmiyeler özellikle endemik
tür olan royal palmiye ve asitli topraktan dolayı gövdesinde şişkinlik
oluşumuyla hamile palmiye olarak adlandırılan tür ilginçti. Ülkede 28 palmiye
türü bulunmakta. Ayrıca yol boyu bize eşlik eden akbabaları da unutmamak lazım.
Pınar del Rio bölgesinde kölelerin
saklandıkları mağaraları gezdik. Kölelik 1800 yıllarda çok yaygınmış
İspanyollar yerli halkı Şeker kamışı tarlalarında çalıştırıyorlarmış. İlk defa
1868 yılında kölelerini azat eden bir ispanyoldan sonra köleler özgürlükler
için mücadele etmeye başlamışlar ve o yıllarda bu mağaralara saklanmışlar.
Kristof Kolomb 1492’de adaya çıkmasıyla başlayan sömürü 1886’da köleliğin
kaldırılmasıyla son bulmuş. Ancak yaklaşık 400 yıl süren bu dönemde yerli halk
asimile olmuş dillerini ve dinlerini unutmuşlar. İspanyollar coğrafi keşifler
adı altında sadece Küba’yı değil tüm Latin Amerika’yı bu şekilde sömürmüş,
bugün Brezilya hariç tüm Latin Amerika İspanyolca konuştuğu bilinmekte.
Mağaralardan tekne ile yemyeşil tropik ağaçların bulunduğu güzel bir gölete
çıktık, şeker kamışı suyunu sıkan bir makineden kendi suyumuzu kendimiz sıktık
ve romla karıştırıp içtik ki burada her içeceğin içine rom katıyorlar sanki
amaç rom içmek de meyve suyu bahanesi gibi.
Rom ülkenin her yerinde her içeceğin içine
katılıyor. Devrimden önce 1950’lili yıllarda Batista, yanı başındaki
Amerikalılara ‘’gelin ülkeme romla yıkanın’’ dermiş. A.B.D. o kadar yakın ki
Miami ile Havana arası uçakla yaklaşık on dakika. Bu süre iki ülkenin farkını
görmek için yeterli. Akşam Küba’dan ayrılırken şehrin sönük cılız ışıkları ve
on dakika sonra Miami’nin şaşaalı ışıkları farkı açıkça gösteriyordu. Öyle ki
devrim karşıtları o dönemde Miami’ye kaçmışlar ve halen orada 200bin Kübalı
yaşamakta.
Küba, 1959 devriminden sonra Batista’nın
yılbaşı akşamı ülkeyi terk edip Dominik’e kaçmasıyla yönetim Fidel Castro’ya
geçer. Batista döneminde ülkede fuhuş atar, halk arasında sınıf farklıkları
oluşur, kumarhaneler artar, ABD’nin hafta sonları uğradığı eğlence merkezi
haline dönüşür, halk yoksullukla mücadele ederken belli bir kesim parayla
oynarmış. İspanyol asıllı bir aileden gelen hukuk fakültesi mezunu 1926 doğumlu
Fidel adında bir genç 26 Temmuz 1953’de ilk defa Batista’ya karşı isyan eder Monkado
Kışlası’na suikast düzenler fakat başarısız olup tutuklanır fakat 26 Temmuz
devrim ruhunun başladığı tarih olarak kabul edilir. Juventud adasında 21 ay
süren tutukluluk süresinden sonra ülkeden sürülmek şartı ile 1955’de Meksika’ya
gönderilir. Batista’nın sonunu hazırlayan en büyük hatası onu hapiste
öldürmemek olur.(Tarihten sonuç çıkarmak gerek) İşte Fidel bundan sonra kader
birliği yapacağı arkadaşı Guevara ile Meksika’da tanışır. 1956’daFidel arkadaşı
Ernesto ile o dönemin başkenti Santiago de Cuba’ya 80kişi Gramma yatıyla geri
döner ve mücadelede 12 kişi hayatta kalır. Sierra Maestro Dağları’nda yaklaşık
iki yıl geçirirler, bu sırada halkı örgütler sonunda 1959 yılbaşında Batista’nın
sonunu hazırlayan devrim gerçekleşir. O dönemde amaç ABD sömürüsünden halkı
kurtarmak ve eşitlik getirmektir. Fakat dünyada iki güç ABD ve SSCB vardır
Fidel ancak 1962’de Domuz Körfezi krizinden sonra komünist olduğunu ve SSCB’nin
yanında olduğunu açıklar. ABD Küba’ya ambargo koyar fakat SSCB yılda 6 milyar
dolar yardım eder ve şeker kamışını alacağını açıklar. Ta ki SSCB parçalanınca
yardım kesilir ülke fakirleşir her şey karneye bağlanır ve Küba gittikçe
geriler. Karneyle ayda kişi bazında bir sabun, dört yumurta, yarım litre
sıvıyağ , pirinç 2,5kg, şeker 2,5kg, et tavuk balık sadece biri ayda bir kere
olur. Sokaktaki insanlar sabun, şampuan, krem için dileniyorlar, bizler
otellerden alıp onlara dağıttık. Bunun dışında ihtiyaçalrı para ile alabilirsin
fakat alım gücü çok düşük. Bir doktor maaşı yaklaşık 40 dolar ve bir kilo büyük
baş hayvan eti 20 dolar. İzinsiz büyük baş hayvan kesmek suç, bu nedenle domuz
eti yaygın. Yedi yaşına kadar her çocuğa günde bir litre süt veriliyor. Ülkede
doğum ve ölüm oranı eşit nüfus artışı yok. Ömür uzunluğu kadınlar 81, erkekler
79 yaşına kadar yaşıyorlar, eğitim ve sağlık son derece gelişmiş ve ücretsiz.
Latin Amerika’nın en iyi eğitim veren üniversitesi Küba’da. ABD Küba
vatandaşını almıyor fakat sadece tıp fakültesi mezunlarını kabul ediyor.
Afrika’ya ve Latin Amerika’ya doktor ihraç ediyorlar. Her 12 Kübalı’ya 1 doktor
düşüyor. Aile hekimliği yaygın.Şu an Chavez Küba’da tedavi görüyor.
Ülkede her şey devletin kaldığımız lüks
oteller arabalar evler. 13 Ocak 2013’den itibaren mülkiyet hakkı verilmiş fakat
alım gücü yok. Yurt dışına çıkmak serbestleşmiş fakat hiçbir ülke vize
vermiyor. Dokuz gün boyunca bizle birlikte olan yerli rehberimiz Leo’ya nerede
yaşamak istersin neyi merak ediyorsun dediğimizde ‘’hamburgerin tadını merak
ediyorum belki sevmeyeceğim fakat bir kere yemek istiyorum’’ demişti ki bu sözü
beni çok etkiledi. Yine İskandinavya ülkelerinde yaşamayı tercih ettiğini
söyledi. Burada ‘’ülkende yaşamayı seviyor musun?’’sorusuna herkes evet dermiş
fakat içlerinden hemen hayır eklenirmiş. Son yıllardaki geçim sıkıntısı bu
sonuçları doğurmuş. Aslında her çocuk altı yaşına gelince devrim yemini
ederler. Fakat devrim ruhu gittikçe köreliyor Fidel 2006’da yönetimi kardeşi
Raul Castro’ya verdikten sonra yasalar yumuşamış turizm patlamış ve turizmle
ülkeye para girdisi artmış. Fidel ölünce Küba’yı Küba yapan değerlerin
değişeceği konuşuluyor ve komünist kesim bundan rahatsız. Fidel ölmeden Küba’yı
görün derim.
28 Ocak sabahı iç hatlarla Havana’dan ülkenin
güney doğusunda devrim ruhunun başladığı şehir Santiago de Cuba’ya gittik. Küba
hava yollarının sadece dört uçağı var ve uçak biletlerinde koltuk numaraları
elle yazılıyor havalimanında göstergeler elektronik değil. Uçak biletleri bize
109 cuc. iken kendi vatandaşına 9cuc.
Santiago’da Fidel’in iki saatlik meşhur
balkon konuşmasını yaptığı bina ve meydan görülmeye değer. Meydandaki otelin
terasına çıkarak mojitolarımızı yudumlayıp Guantanamera (Guantanamolu kız)
müziği eşliğinde şehri yukarıdan seyrettik. Guantanamo, Santiago yakınlarında ABD
üssünün bulunduğu şehir ki burada Taliban adamlarının bulunduğu hapishane var.
ABD üssü bu bölgeyi 99 yıllığına kiralamış ve süre 2033’de dolmakta.( bizdeki
ABD üslerinin süreleri ne zaman dolacak)
Santiago de Cuba’da görülmesi gereken bir
başka yer Karayip sahiline 16.yy’da korsan akınlarına karşı yapılmış olan kale
ki buradan Jose Marte tarihe İspanyollara karşı ilk akın yapan kişi olarak geçmiştir.ayrıca
bu kale 1898’de ABD gemisinin batırıldığı yerdir.Öğle yemeğimizi Karayip ve
kale manzaralı güel bir lokantada yaptık.
Otelimiz Melia Santiago de Cuba Küba
şartlarına göre lüks bir otel. Burada oteller dahil her mülk devletin, ülke son
yıllarda turizme büyük yatırım yapmış.Otelin dışındaki hayatı merak edip
mahalle aralarına girdik; ikişer katlı evleri Amerikan arabalarını kaldırım
kenarlarına oturmuş insanlarını fotoğrafladık. Akşam Küba müziği ve salsa
danslarıyla eğlendik.
29 Ocak günü önce Bayamo sonra adı güneş
ağacı anlamına gelen Camaguey şehrine vardık.Geri kalmış halkı çok fakir her
köşede dilencilere rastladığımız bir şehir.30 Ocak Trinidad yolunda kölelik
döneminden kalma şeker kamışı makinesi ilginçti ki yanında yöresel kıyafetli
kadınlar bizi o dönemlere götürdü.Trinidad’daki otelimiz Karayip Denizi kıyısındaydı
ve biz de bu fırsatı değerlendirdik.
31 Ocak günü Che Guevara’nın mezarının
bulunduğu şehir Santa Clara’ya gittik.Che Guevara 1928’de Arjantin’de doğmuş
bir doktor. Kader onu Fidel Castro’yla 1955’de Meksika’da tanıştırır ve o
günden sonra devrim yolunda birlikte hareket ederler.56’da Küba’ya gemiyle
gelir Batista güçleri ile mücadelesi sırasında doktor çantasını düşürür ve o an
‘’doktorluk mesleğime veda ettiğim andır’’ der. Halkı devrim yolunda
bilgilendirir ve 1959’da devrimle Fidel devlet başkanı olurken Guevara 60-65’de
ekonomi bakanlığı yapar. Fidel Che’yi kendi liderliği açısından tehlike olarak
görür ve onu Bolivya’ya ideolojilerini yaymak ve halkı kendi yollarında
birleştirmek amacıyla görevlendirir-ki Küba halkı arasındaki yaygın kanı bu- ve
1967’de Che Bolivya’da tutuklanır kısa bir sorgulamadan sonra gözleri açık bir
şekilde kurşuna dizilir.30 yıl sonra 1997’de mezardan çıkarıldığında elleri
kesilmiş olarak bulunur ve dişinden yapılan DNA testi ile tespit edilir naaşı
Küba’ya getirilip Santa Clara’daki mozoleye 41 arkadaşının nişleri ile birlikte
konur.
‘‘Bize
Che’yİ Anlat!’ Bu istek Castro’nun 2000’li yıllarda Arjantin’e yaptığı bir
ziyarette Buenos Aires Hukuk Fakültesi salonundan dışarı taşan binlerce öğrenci
tarafından dile getirildiğinde Castro Che’yi şöyle anlatır:
“Küba’ya ilk çıkartma yaptığımızda yoğun bir
ateş altında kaldık. Geri çekilme emri verdim. Che hariç herkes çekildi. Ağır
kayıplar verdik. Che emrimi dinlemeyerek dakikalar sonra geldiğinde kızgınlıkla
‘Emrimi nasıl dinlemezsin. Seni kaybedebilirdik.’ diye bağırdığımda,
soğukkanlılıkla ‘İşim vardı’ dedi. ‘O ateşin altında ne işin vardı?’ diye
tekrar çıkıştım. Ve Che bana dedi ki; Son nefesini vermekte olan
yoldaşlarımızın kulaklarına, boşu boşuna ölmediklerini, Küba devrimini
gerçekleştireceğimizi’ fısıldadım.”
Che heykelinin yanında kendisi ile özdeşleşen
sözü yazılı ‘’Hasta La Victoria Siempre’’ Daima Zafere Doğru. Yine aynı yerde
Fidel’in Che’ye ‘’Sen bize gökyüzünden gelen yıldızsın’’ ve ‘’Çocuklarımız
büyüyünce senin gibi olsun’’ sözleri dikkat çekicidir.
Gezimizin son durağı bir tatil yöresi olan
Varadero. İki gece Melia Varadero’da kaldık. Otelin Atlantik sahilinde daha sakin
bir gün geçirdik.
2 Şubat akşamı Havana’dan Küba’ya veda
ederken Fidel’i göremedim ama ülkede Che’nin resimleri, afişleri, tişörtleri
posterleriyle kurşuna dizilirken söylediği şu sözü aklıma geldi ‘’Günün sonunda vurup vuracağın sadece bir adam’’ evet Che
Küba’da hala yaşıyordu…
ESRA TÜRKDÖNMEZ
ŞUBAT
2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder