29 Kasım 2015 Pazar

JOHANNESBURG ŞUBAT 2015

                          

                                                JOHANNESBURG

   Güney Afrika Cumhuriyeti’nin en büyük kenti olan Johannesburg’a Cape Town’dan yaklaşık iki saatlik uçuştan sonra ulaştık. Günlük konuşma dilinde Joburg veya Jozi olarak da adlandırılan şehre bir bakalım.
    Johannesburg halkının çoğunluğu siyahlardan oluşuyor ve siyahların büyük bir kısmı Soweto ile çevresindeki diğer gecekondu mahallelerinde yaşıyor. Soweto Bölgesi sacdan yapılmış baraka evlerden oluşuyor ve beyazlar için hiç güvenli değil. İnsanlar burada sefalet içinde yaşarken yanı başındaki altın ve platin ocaklarının olması ne kadar da manidar.Evet özellikle Johannesburg çevresi dünyanın en zengin altın ve platin rezervlerini bulundurmakta. Taşı toprağı altın terimi en çok bu bölgeye yakışır herhalde. Dünya platininin %70i burada çıkıyor. Platin ayrıştıktan sonra geri kalan gri taş yığınları yolun bir kenarında baraka evler diğer kenarında yol boyunca devam ederken kapitalizmin acı sonuçlarının dünya üzerinde bu kadar net gözlemlenebilen yegane yer olduğunu düşünmemek elde değil maalesef.Tabi dünyanın her yerinde yaptıkları gibi İngilizler nerede önemli rezervler varsa orayı sömürme politikalarıyla buradalar.Siyahlar ise kendi altın yatakları içinde yoksulluğun zirvesindeyken onlar bu altınları sömürenler olarak zenginliğin zirvesindeler ne yazık ki!
   Güney Afrika Cumhuriyeti dünyada AIDS oranı 4. sırada olan ülke, gençlerde bu oran %16 civarında, alyuvarları hilal şeklinde olan zencilerde HIV+ de olsa AIDS görülmüyor. AIDS maymun ve aslanlarda da var. Ülkede HIV+ olanlar altı milyon kişiye yakın.
    Johannesburg Güney Afrika’nın ve hatta tüm Afrika kıtasının ekonomik merkezi. Gelir dağılımı eşitsizliği nedeniyle ultra lüks evlerin bulunduğu bölgeler ile Soweto bölgesi gibi baraka evlerin bir arada olması sonucu dünyada suç oranının en yüksek olduğu şehirlerden biri. Şehirde beyaz insanları yürürken göremezsiniz. Beyazlar araçlarda siyahlar yaya olarak göze çarpıyor. Toplu taşıma araçları çok az ve sadece siyahlar kullanıyor bu nedenle çok sayıda araç yollarda,trafik yoğun fakat akıcı. Benzin fiyatları Türkiye’nin yarısı kadar. Lüks evlerin bulunduğu bölgeler şehrin gerçeğinden çok uzak bir köşede elektrikli tellerle korunan bahçeli villalarının ve geniş sokakların içinde yoksulluktan bihaber yaşıyorlar. Sokaklarında yürümenin çok tehlikeli olduğu şehre yukarıdan bakınca yeşil bir ağaç örtüsü arasına serpiştirilmiş evleri görebildiğiniz Johahannesburg dünyanın en büyük kent ormanına sahip.
    Beyaz nüfus yarım milyondan biraz fazla. Üç yüz bin civarında çoğu melez ve Asyalı olmak üzere diğer ırklardan insanlar da kentin renklerinden. İngilizce ortak dil ama diğer birçok yerli ve göçmen dilleri ayrıca Apartheit rejiminin dayattığı sömürge Hollandacası olan Afrikanca dili de konuşuluyor.

  1948 yılında resmen başlayan Apartheit rejiminden sonra siyahları bölmek için aileleri koparmışlar ve aile bağları çok zayıf.Beyazların siyahlardan üstün olduğunu belirten Apartheit rejiminde öyle ki bu iki ırk aynı banklarda oturamaz, aynı okullara gidemez, aynı toplu taşıma aracını kullanamaz, evlenemez, aynı sağlık kuruluşuna gidemez ya da farklı kapılardan geçer gibi ayrımcı bir politika izlenmekte.Mandela Apartheit rejimiyle mücadele edince 1963’de hapse girer,27 yıllık esaretten sonra 1990’te hapisten çıkar ve 1994’teki seçimlerden sonra devlet başkanı seçilir, bu ırkçı rejim resmen kaldırılır.Şu an durum tersine dönmüş ülkede pozitif ayrımcılık söz konusu.Fabrikalarda artık yüksek oranda siyah az oranda beyaz çalıştırma zorunluluğu var.Üniversitelerde %80 oranında siyah, %20 oranında beyaz kontenjanı var.Böylelikle aynı bölüme beyazlar çok yüksek, siyahlar çok düşük puanla giriyor. Bu durumda birçok beyaz işsiz ve ülkeyi terk ediyor. Beyaz nüfusu %16’dan %8,5’e düşmüş.Yirmi yıl önce siyahların girip oturamadığı parklarda şimdi ise tek tük beyaz görebilirsiniz. Siyahlarda geleneksel bir kin oluşmuş.’’Zamanında biz ezildik, şimdi bazı ayrıcalıklar beklemek bizim hakkımız.’’ olarak bakıyorlar.Sessiz direniş içindeler, elektrik faturalarını ödemiyor, işçiler her yıl %25 zam istiyor ve lüks evleri soymayı hak görüyorlar.Bu nedenle lüks evler elektrikli tellerle korunuyor.
   Afrika kıtasının en büyük şehirlerinden 3,3 milyon nüfuslu Johannesburg aynı nüfusa sahip çoğu kentten daha geniş bir alana yayıldığı için nüfus yoğunluğu düşük. Siteler şehrin kenarında ve büyük yeşil alanları var.Rehberimiz sitesinde sabah uyandığında çakallar sincaplar gördüğünü ve farklı kuş türlerinin seslerini dinlediğini anlattı ki şehirde yaklaşık 350 kuş türü varmış.Sitelerin içinde golf sahaları var ve şehrin yeşil alanları çok fazla, hem doğa ile iç içe hem de metropol içinde yaşamak Johannesburg’a özgü olsa gerek.
   ASLAN PARKI: Şehre sadece onbeş dakika uzaklıktaki park 1960 yılında kurulmuş ve buradaki beyaz aslanlar koruma altına alınmışlar. Kapalı bir gen havuzu sonucu gen çeşitliliğinde azalma olmaması ve akraba evliliği sonucu oluşabilecek genetik bozuklukları önlemek için farklı yerlerden aslan transferleri yapılıyormuş. Bu parkta sadece aslanlar yoktu, devekuşu, zebra, antilop,çita, sırtlan, zürafa gördük, zürafalara yem verdik, yavru aslanları sevdik, onları fotoğrafladık ve onlarla fotoğraf çektirdik.
  Akşam safarinin ortasına kurulmuş yapay şehir Suncity’e gelmiştik.Güney Afrika yakın tarihi ve coğrafi konumu ile önemli bir turizm noktası. Yalnız safariye çıkana kadar gerçekten Afrika’da olduğuma inanamamıştım. Gerçek Afrika safaride gösterdi kendini. Suncity ve safariye yolculuk bir sonraki yazımda…                                                ESRA TÜRKDÖNMEZ

Vahşi doğanın ortasında gece Afrika müziğiyle eğlenirken



Safariye çıkarken
Zebralar kaçarken
                                                                                                                    
İMPALALAR


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder