TARİHİ GÜNÜMÜZE TAŞIYAN ŞEHİR HASANKEYF
15 Mayıs akşamı gezmeyi doğayı ve fotoğrafı seven bir grup arkadaş güney doğumuzun görülmeye değer tarihi bölgeleri Hasankeyf Midyat ve Mardin’i görmek için heyecan içinde yola çıktık.
Sabah 4.30 sıralarında Malatya yakınlarında güneşi yakaladık. Kırmızı gelincikler ,mor sümbüller ve sarı düğün çiçekleri yol kenarlarını süslemişlerdi. Gelinciklerin arasına daldık ve yeşilliklere uzandık, fotoğraf çektik ve yine kendimizi kaybettik.
Diyarbakır’da Hasan Paşa Hanı kahvaltı için mükemmel bir tercih.Cumartesi sabahı olduğu için o büyük handa tüm lokantalar dolu idi.Biz ancak telefonla yer ayırttığımız için fazla beklemeden kahvaltımızı aldık.Yöresel doğu mutfağından hazırlanmış kahvaltıda yok yoktu. Diyarbakır’dan ayrılıp Hasankeyf’e doğru yola çıktık.
Batman Midyat arasında bulunan Hasankeyf iki yakasını Dicle Nehri’nin ayırdığı Batman ilçesi.Tarihini günümüze taşıyabilmiş Hasankeyf içinde yaşam olan en eski antik kent olarak kabul edilmekte.Birçok medeniyetin odak noktası olan,bu yönüyle önemli bir tarih ve kültür zenginliğine sahip bölge son yıllarda çok fazla turist çekmekte.Ayrıca Dicle nehri üzerine yapılması planlanan Ilısı Barajının suları altında kalması tehdidi ile de bu tarihi zaman geçemeden görmek isteyenlerle dolup taşıyor.
Hasankeyf’e geldiğimizde ilk dikkat çeken tarihte Dicle’nin iki yakasını birleştirmiş köprüden kalan nehrin ortasındaki kaya dikitleri ve karşıdan şehre hakim tepede kurulmuş tarihi kalesi.M.Ö. Bizanslılar döneminde Sasaniler’e karşı yapıldığı bilinen kaleye şu an çıkmak yasak.Biz ancak küçük kale denen yere çıkıp karşıdan tarihi köprü ayaklarını ve Dicle’yi fotoğrafladık.Kaledeki çay bahçesinde tarihi şehre karşı çay içerken zamanda küçük bir yolculuk yaptık sanki. Karşıda nehrin içine doğru kurulmuş iskelelerdeki çardaklı çay bahçelerine bakarken nehrin kenarında suya giren çocukları fark ettik.Onları Hasankeyf görüntüsüyle çekmek istedik. Çocuklar önce poz vermek istemediler. Onlarla sohbet ettik,oyunlarına katıldık. Kurbağa ile oynuyorlardı.Onların neden su kenarlarında yaşadıklarını konuştuk.İlkokula giden Seyit şaşırdı, Fırat ve Şilan sonra da bize güzel pozlar verdiler.
Hasankeyf’ten ayrılma vakti gelmişti. Hava kararmadan Midyat’a varmamız iyi olurdu. Bir tarihi bırakıp başka bir tarihte dolaşmamıza az kalmıştı… Heyecanlıydık….
ESRA TÜRKDÖNMEZ
MİDYAT
Sokaklarında
camilerinden yükselen ezan sesleriyle Süryani kiliselerinden yükselen çan
seslerinin birbirine karıştığı , okullarında müslüman ve Süryani çocuklarının yan yana oturduğu ,
günümüze kadar birlikte yaşayabilmiş insanlarının dünyaya barış mesajları
vermek gibi bir misyonu üstlenircesine duruyor karşımızda Midyat….
Midyatlı güzel Kübra |
Midyat konuk evinde güler yüzüyle poz veren Ayşe |
Midyat Konukevi |
Midyat’ın içinde mutlaka yapmanız gerekenlerden biri de telkari satan
gümüşçülere uğramak. Geleneksel bir el sanatı olan Telkari milattan önce 3000’lerden beri yapıldığı söylenen
bir çeşit gümüş işçiliği. İncecik gümüş tellerin birleştirilmesiyle ortaya göz
alıcı takılar, süs eşyaları, hediyelikler çıkıyor. Ortaya çıkan eserlerin
tamamen elde yapıldığına inanamayacaksınız.Ben kendime telkari işi şahmeran
alırken Dilek kendine bileklik ve küpe aldı, Yıldız ise bir kolye ucu….
Gün batımı otelimizin
çatısından güzel görünüyordu.Karşıda ışıklarla aydınlatılmış camiler, yan
tarafta kuleleriyle kiliseler diğer
yanda Midyat’ın taş evleri kızıl akşam ışığında parlıyorlardı. Midyat’ın
akşamlarını yaşamaya çıktık, acıkmıştık da. Dar sokakların birinde içeride
ortasında havuz olan taş döşeli avludan güzel müzik sesi geliyordu.Her bir
duvarında Midyat çizgilerini görebildiğimiz,
Anadolumuzun doğusunda olduğumuzu kulağımıza fısıldayan müziğiyle akşam
yemeğinde tadı hala damağımızdaki Süryani dobosuyla Gelüşke Han burası…Güzel bir akşam
geçirdik.Müzik ve sohbet güzeldi.
Yemekten sonra biraz
yürüyüşe çıktık. Hüseyin Bey ve Nilgün doymamış olacaklar ki meydanda kurulan
sokak ciğercisine taburelere oturup ekmek arası ciğer yerken saat tam 22.30’u
gösteriyordu..:)
Midyat sokaklarında bir anne ve çocuğu |
Teşekkürler Benal... |
Midyat’tan ayrıldık.
Mardin’e giderken yol üzerindeki küçük Mardin manzarasına benzettiğim Savur
ilçesini merak edenler için burayı da gezmeye karar verdik.Hacı Abdullah Bey
Konağı’na 2009 yılında gitmiştim.Evin sahibi Nezihe Teyze aynı güler
yüzlülüğüyle karşılıyor misafirleri. Ahşap tavan işlemeleri ,sedirlerle çevrili
salonunda el işlemeli örtüler ortada kocaman bir mangalda bakır demlikler ile
günümüze kadar gelmiş 275 yıllık evi turizme açılmış, buraya gelen turistlerin
uğrak yeri olmuş. Nezihe Teyze ve torunlarıyla sohbet ettik, fotoğraf çektik.
Konakta rehberlik yapan küçük çocuklarla tanıştık. Onlardan biri Serhat Çınar
altıncı sınıfa gidiyormuş. ‘’Fotoğraflarını sana göndereyim.’’ deyince ev
adresini hatırlayamadı. Ben de okulunu ve sınıfını not aldım. Okullar
kapanmadan bir mektup yazıp fotoğraflarını da ekleyip gönderdim. Öğretmenleri
merak edip mektubu açıp okumuşlar.Serhat sonra beni facebooktan buldu. Bu
duruma çok üzülmüş, ‘öğretmenlerim mektubu açmışlar.’’ Dedi.’’ Artık ev
adresimi öğrendim.’’ deyip bana adresini yazdı. Çocuklar her yerde çocuk her
yerde temiz. Hep böyle çocuk kal Serhat, hiç değişme.!
Bu duygularla küçük
Mardin’den ayrılıp asıl Mardin yolunu tuttuk.Başka tarihlerde dolaşmaya, yeni insanlarla tanışmaya , anılarımıza bir
başkasını eklemeye ve yeni fotoğraflara yol aralarcasına….
ESRA TÜRKDÖNMEZ
Mardin Dara'da küçük Zeynep her zman böyle gül... |
Deyzulzefaran Manastırı Rahibi Mardin |
Deyrulzefaran Manastırı'nda Ferit... |
Mardin Daralı yaşlı teyze |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder