3 Kasım 2015 Salı

ARDAHAN EKİM 2015

                                     YAKIN DİYAR ARDAHAN                                                                                      EKİM 2015

       Ardahan daha geçen seneye kadar benim için Anadolu’muzun uzak bir köşesinde kalmış, gitmeyi aklımdan geçirmediğim, yerini dahi haritada hemen bulamayacağım, ulaşılması zor bir şehir iken Ufuk arkadaşımız sayesinde kışın Çıldır Gölü festivaliyle başlayan serüvenle bir yıl olmadan üçüncü kez gittiğim şehir oldu.
      Yazın başında Ardahan Belediyesi’nin organize ettiği fotoğraf etkinliği ile bu bölgenin bitki çeşitliliği ve sayısını görmüş, doğasına hayran kalmıştık. Bu güzel şehrin ve özellikle Posof’un sonbahar renklerini görmek için o andan itibaren  planlar konuşulmuştu.
    Sonbahar geldi ve Şavşat gezisine ilaveten birbirine yakın olan Ardahan ve Posof da bu etkinliğe dahil oldu.Şavşat’a geldiğimiz ikinci günün sabahı biz yine İhsan’ın aracında diğerleri minibüsle Ardahan’a doğru yol aldık. Kışının soğuğunu da bildiğim şehir bu mevsimde dahi soğuktu.Ardahan’da fazla durmadan eski Rus yolundan Ufuk’un köyü Yukarıki Digan( Baştoklu) Köyü’ne vardık.Köy yolunda sonbahar gelmişti.Renklerdeki kırmızının sarının turuncunun tonlarını boyayacak kalem yoktu. Dağlardaki renkler sırayla birbirlerinin aralarından geçiyor böylece her ağaç yerini biliyordu sanki. Yazın geçtiğimiz sağlı sollu kavak ağaçlarıyla yeşile bezenmiş yol, şimdi sararmıştı. Hemen görünce hatırladım. Sararmış yaprakların bir kısmı ağaçta bir kısmı yerleri örtmüş her iki mevsimde de çok güzel görünüyordu. Hemen durduk İhsan’a kırmızı mont giydirip sarı yapraklı yolda yürüttük ve fotoğraflarını çektik. Biraz ilerledik ki yanda bu sefer kırımızı tonlarıyla başka bir ağaç. Her yer rengarenk boyanmıştı sanki. Köyün havası öyle temizdi ki,evlerin bahçe sınırlarını belirleyen taşların üzeri sarı renkli likenlerle bezenmişti, sonbaharın renklerini kıskanırcasına.Baştoklu Köyü’nün girişinde SAMFAD olarak fotoğraf çektirip bu anı videoya aldık. Yanda köylü teyzeler bize bakıyordu, yanlarına gidip sohbet ettik. Ufuk’un bizi köyüne getirdiğini anlatınca çok mutlu oldular. Giderken bana’’Allah fırsat versin’’ dedi. Cümle çok hoşuma gitmişti, bizim kullanmadığımız fakat düşününce anlamı çok güzel bir dilek. Ufuk’un köyüne üç ay arayla ikinci gelişim. Kim derdi Ardahan Hanak ilçesinin bir köyü olan Baştoklu’ya ikinci kere geleceğimi. Hani ‘’rüyamda görsem inanmazdım.’’ denir ya işte öyle bir şey!. Hanak üzerinden Posof’a devam ettik. Yol boyunca virajlı yollarda sonbaharın içinden geçtik. Yöresel adı tump olan bentlere sonbaharın eğik güneşi vurmuş ve gölgeler uzamıştı, oluşan manzarayı fotoğraflamadan olmazdı.Ve serhat şehri Posof’a geldik. Şehirde bir çay ocağında Aylin, Dilek, ben, İhsan ve Embiya Bey çay içtik, sohbet ederken buranın Ardahan’a göre daha çukurda kaldığını ve daha sıcak olduğunu konuştuk.Bu özelliğiyle Posof mikro klima bölgesi. Türközü yolundan yazın gittiğimiz sınıra yakın Armutveren Köyü’nde fasulye kurutan teyzeyle sohbet arasında ‘’lobiye’’ dedi.Elmayı güneşe seren teyzenin fotoğraflarını çektik.Kışa hazırlık köyün her evinin önünde gözleniyordu. Teyzelere ‘’kak mı yapıyorsun?’’ deyince bizim bu sözcüğü bilmiş olmamıza şaşırarak baktı. Köyde yol kenarlarında ‘’galak’’ dedikleri tezek parçalarının istifleri dikkat çekiyordu.Bu bölgede hayvancılık hayatın her noktasında.Kışın hayvan dışkısı geniş bir alana yayılır, baharda kuruyan tezekler ertesi kışa yakacak olarak kullanılır.Aynı zamanda evleri kış soğuğundan korumak için hayvan dışkısı ile sıvanır.

     Yazın elmalar henüz olmamıştı şimdi toplanmış yerlerdeydi, sepetlerle taşınıyordu. Köydeki amcalar teyzeler hiç sıkılmadan bizlere poz verdiler. Özellikle bir amca, kim ‘’bana bakar mısın?’’ dediğinde elindeki elmaları o yöne çevirip sıkılmadan poz verdi. Acıkmıştık, sazlıkların yanında ekmek peynir ve domateslerimizi göle karşı ağaçların altında oturarak yemek unutulmaz anlardan biriydi. Aynı yerde yazın akşam yemeği yemiştik. Buradaki anılarımız zaten unutulmazdı. Yol boyunca kuşburnular kızarmış , bize ancak toplamak düştü. Bu yazıyı yazarken o kuşburnundan yaptığım çayı içmek de hoş doğrusu. Posof’tan daha yukarılara Günbatan Köyü’ne doğru çıktık ve akşam ışığında tumpları, güneşte iyice kızarmış ağaçları ve onların uzayan gölgelerini fotoğrafladık. Akşam oluyordu ve Şavşat’a doğru yola çıktık. Bugün Ufuk’un doğum günüydü ve akşam ona otelde güzel bir kutlama yaptık. Belki de onun için en güzel hediye doğum gününde bizi köyüne götürmesiydi. Buradan Ufuk’a soruyorum, ‘’yanılıyor muyum Ufuk?’’ :)  Gece ben İhsan, Dilek,Aykut ve Semra otelden kaçtık ve Efkar Tepesi’ne yıldızları seyretmeye gittik. Gece şehirlerin ışıklarında yok olan yıldızlar, meğer Şavşat’a kaçmışlar. Gökyüzü kum gibi yıldızlar ve samanyollarıyla bezenmiş, küçük ayı burada, büyük ayı şurada derken yıldız kaydı. Hep birlikte gecenin atmosferine kapılıp heyecanla bağırdık. Her birimiz dilek tutup yıldızımızın kaymasını bekledik. Hava o kadar netti ki hepimizin dileği kabul olacaktı… Dışarıda biraz üşümüştük, içeri girip sobanın başında geçen seneki anlarımızı yad ederek kahvelerimizi içtik.
    Bir sonbahar etkinliğimiz de sona ermişti. Posof ve Şavşat ülkemizin bakir kalmış, biyolojik çeşitliliği ve doğal güzellikleriyle görülmeye değer ender yerlerinden. Bu değerlerimiz daha fazla tanıtılmalı, gidip gezip bu güzelliklerimizi görmeliyiz. Ama asla buraları eşsiz kılan doğallıklarını bozmadan….
                                                                              ESRA TÜRKDÖNMEZ



                            








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder