27 Kasım 2015 Cuma

VAN

               

Van Kalesi'nde gün  batımı

                  VAN’A YOLCULUK

Ağrı Dağı
    Tam on yıl sonra Van ve çevresine tekrar gitmenin mutluluğu içinde akşam saat 18.30’da yola çıktık. Ordu Giresun Tirebolu istikametinden Gümüşhane ve Erzurum’dan geçerek sabaha karşı Doğubayazıt yakınlarında yan yana duran  karlı Ağrı Dağları bizi selamladı.Biz de ülkemizin en yüksek yanardağı olan Ağrı’yı fotoğraflamadan ayrılmadık.
Ağrı
    İlk olarak İshakpaşa Sarayı’nı görmek için Doğubayazıt’tan geçtik. Doğubayazıt 
dağlar arasına sıkışmış stabilize yolları ile tipik bir Anadolu şehri ki daha sonra göreceğimiz Van ve Van Gölü çevresindeki ilçeler buradan çok daha fazla gelişmiş. Doğubayazıt’ta Valentina Restorant’ta sabah kahvaltısı yaptık.Kahvaltı sohbetleri ve restorant sahibinin ilginç karakteri günümüze enerji kattı.:)
İshakpaşa Sarayı Doğubeyazıt
   İshakpaşa Sarayı sıradağlar arasında bir tepe üzerine konuşlanmış yoldan bakıldığında görkemli görüntüsüyle dikkat çekiyor. Bilinen ilk kalorifer sistemine sahip bu sarayın ilginçtir Ağrı Dağı’na bakan penceresi yoktur.1685 yılında yapılan bu sarayın maalesef arka odalarının üzeri yapının dokusuna uymayan sac çerçeveli cam ile kapatılmış. İshakpaşa’yı yukarıdan bakan cepheden çekerken biraz perspektif hilelerini kullanıp bakalım kim Sarayın kubbesinden daha yükseğe zıplayacak yarışana girdik ve güzel fotoğraflar çıktı doğrusu.:))
   Muradiye Şelalesi’ne vardığımızda hafif yağmur çiseledi fakat gökyüzündeki parçalı bulutlar sanki bizim için oradaydı. On yıl sonra görkemi ve azalmayan  suyu ile Muradiye Şelalesi’ni bulmak ve fotoğraflamak güzeldi.
  Sola doğru Van Gölü çevresinde ilerleyip Erciş yakınlarında sadece Van Gölü’nde yaşayan İnci Kefali’nin yumurta bırakmak için akarsuyun tersi istikametindeki göçünü görmek ve fotoğraflamak istedik fakat göçlerine on gün kadar varmış, biz sadece onların taşlar arasında gizlenmelerini izlemekle yetindik maalesef…
   Akşam yemeğini Erciş’te Alibaba Restoran’ta yedik. Üç gün sürecek kebap çeşitlerimizin ilkini burada tattık. Restorant’ta doğuluların o yanık sesinden iki uzun hava dinledik. İki gecenin ardından ne kadar yorulduğumuzu Grand Otele varınca anladık.
   Sabah kahvaltıyı otelde yapmayıp Sütçü Kenan Kahvaltı Salonu’nda eşsiz Van Kahvaltısı’nı yaptık.Kahvaltıda adeta yok yoktu.Kavurmalı yumurtadan menemene, kaymaklı fındıklı baldan ceviz reçeline pekmeze kadar herşey vardı.Önce süt ardından biri bitmeden diğeri gelen çaylar, hizmet ve saygı ile bir numara derken işletme sahibi Kenan Bey geldi. Üç kuşaktır devam eden Sütçü Kenan Kahvaltı Salonu Emitt Turizm Fuarı’nda Türkiye’yi temsil eden beş şehirden biri imiş ve son üç yıldır tanıtım dalında birincilik ödülü aldıklarını söyleyince bizler de durumu onaylarcasına birbirimize bakarak gülümsedik. Sütçü Kenan Restorant’tın kahvaltısını tatmadan Van’dan ayrılamayın.
Hoşap Kalesi
Hoşap Kalesi

   Hoşap yolunda ilerlerken yol virajlı, etraf karlı dağ tepeleri ve kıraç topraklarla çevrili, araba ise neşeli ve eğlenceliydi.Dilek fularını çıkardı, herkes ilgilenirken Kamboçya’dan aldığını söyleyince ortalık karıştı. Ben de Urfa’dan aldığım puşiyi ve Guatemala’dan aldığım fuları çıkarınca Nilgün ‘’bi dur’’ diyerek tepkisini gösterdi.:))Gülüşmeler yolun zorluğunu unutturdu bizlere. Fularlarla farklı baş bağlamaları deneyip sergilerken erkekler bu durumu kıskanarak onlar da kendi çaplarında ilginç fularlarıyla baş bağladı, fular bulamayanlar ellerine geçirdikleri bayanların süslü şapkalarıyla bir de selfie yapıp anında yayınladılar, kıskançlığın da bu kadarı..:))))) Nilgün de  ortama uyup Denizli’den aldığını söylediği Türk malı fularını başına bağlaması duruma son noktayı koydu….Derken yolun nasıl geçtiğini anlamadan ve Hoşap Kalesine varmışız. Hoşap Kalesi Van Başkale yolu üzerinde Van’a 50km uzaklıkta Hoşap Kalesi bir orta çağ yapıtı. Tarihi Urartulara kadar dayanmakta olan kale sarp bir yamaç üzerinde bulunmakta.Kalenin görkemli kapısında Farsça kitabe ve aslan kabartmaları var. Kale kapısında annelerinin ördükleri oyaları satan küçük çocuklar bizlere pozlar verdiler. Berivan Şilan Ramazan Anadolumuzun güzel çocuklarından her birini birer timsaliydi.
  Van Kalesine çıkmak için şehir merkezine döndük. Şehir merkezinde yol kenarlarına dikilmiş lalelerin rengi sadece sarı kırmızı idi, yaprağının da yeşil olduğunu düşünürsek renk uyumu manidar olur.Sorduk her renk lale dikiyorlarmış ancak sadece bu renkler tutuyormuş.:))) Havasından mıdır acaba suyundan mıJ))
   Urartu Krallığı tarafından Van’ın o dönemki adı Tuşpa şehrini kuşbakışı seyreden Van Kalesi M.Ö. 9.yüzyılda inşa edilmiş.On yıl önce çıktığımız kale zaman içinde restore edilmiş surları ve kale yolu onarılmış yukardan bakınca küçük bir Çin Seddi’ni çağrıştırdı bana. Kaleden Van’ın panoramik fotoğrafını çektik. Surlarda ilginç güzel kareler yakaladığımızı düşünüyorum.

Van Kalesi

     Akşam yemeğini Mevlana Kebap Salonu’nda yedik.Doğuda herşey bol kepçe. Kebap serimize devam ederken aperatif olarak gelen acılı soslar,közlenmiş biberler,soğan ve ezme bizi doyurmuştu bile.
   Oradan kilimciye geçtik.Yaklaşık bir buçuk saatin sonunda kilimler alındı, otele gelindi.Gece bitmemişti, Van’daki son gecemizde baklava yemeden ayrılamazdık. Ben, Seçkin Abla,Hatice, Nilgün, Dilek, Nurşen Hanım hep birlikte Palazoğlu Baklavacıyı uzun bir yürüyüşten sonra bulduk.Palazoğlu Baklava o kaar yol yürümemize değdi doğrusu.Gece onda yediğimiz baklavanın günahını çıkarırcasına aynı yolu hızlı bir tempoyla yarım saatte yürüdük.Tam otele yaklaşmıştık ki aynı baklavacının 2. şubesini gördük. Baklavacının önünde işletme müdürü olduğunu sonradan öğrendiğimiz Ahmet Bey’e durumu anlatırken bizi içeri davet edip çay ikram ettiler. Ahmet Beyle sohbet ederken Denizli Buğdanlı olduğunu söyledi, Nurşen Hanım kendi hemşehrisini görmenin mutluluğunu yaşadı.
Akdamar Adası Ermeni Kilisesi
  Sabah Akdamar Adasına gitmek için yola çıktık.Edremit ve oradan Gevaş’a ulaşıp önce Halime Hatun Kümbeti ve Selçuklu Mezarlığı’nı fotoğrafladık ama maalesef Kümbet’in tam yanına yapılan toki binaları Kümbet’i fotoğraflamamıza pek izin vermedi.!! Yarım saatlik tekne yolculuğundan sonra Akdamar Adası’na ulaştık.Adadaki kilise Ermenilerin 1.Kutsal Haç Kilisesi ve her yıl eylül ayının ikinci haftası burada ayinler düzenleniyor ve Ermeniler hacı olduklarına inanıyorlar. Dış duvarları kabartmalarla iç duvarları resimlerle bezenmiş olan kilise M.S. 9. y.y. da inşa edilmiş.Duvarlarında Golyat Davut ve kralın figürleri, Meryem Ana ve kucağında İsa figürü, İbrahim’in oğlunun kurban ettiği duvar resimleri, Yunus peygamberin bir yunustan doğumu ve etrafında resmedilmiş melekler, kanatlı Cebrail peygamber figürleriyle dinsel konular resmedilmiş. Adanın zirvesine tırmanıp aşağıda görünen yonca şeklindeki kilise karşıda karlı Süphan ve sıradağlar ve Van Gölü manzarası tüm yorgunluğumuza değdi.Adadan dönüşte mendek,kendir ve keçi kulağından yapılmış yöresel ayran aşı çorbasından içtik ve Tatvan’a gitmek üzere yola çktık.
   Tatvan’da bizi karşılayan minibüslerle 3050m yükseklikteki Nemrut’a çıktık.Biri yeşil diğeri mavi olan sıcak ve soğuk gölleri fotoğrafladık.Krater Gölleri  çevresinde konuşlanmış binlerce uğurböceğini fotoğrafladık. On yl önce 19 mayıs tarihinde geldiğimizde yaklaşık beş metre kardan tünellerin içinden geçmiştik, şimdi 3 Mayıs günü gelmemize rağmen hiç kar yoktu ve benim kafamda tahayyül ettiğim Nemrut’tan farklı idi. Karın olmayışı, son on yıl içinde kuraklığın ne kadar hızla yayıldığını düşünmekten kendimi alamadım maalesef. Ahlat’a inip Selçuklu Mezarlığı’nı fotoğrafladık fakat güneşi yakalayamadık.
  Tatvan’da akşam alışveriş merkezinde yemek yerken bu alışveriş merkezinin ne kadar büyük olduğunu konuştuk.Akşam Kardelen Otel’de konakladık.
  Sabah Güroymak Beldesi Kalender Baba Türbesi’ni fotoğrafladık. Ardından Budaklı Köyü’nde sıcak su kaynaklı gölde mandalar ve suda yüzen yöre insanı bize güzel kareler sundular. Muş üzerinden Varto ve Karlıova’dan geçerek Erzurum’a geldik.Çifte Minareler, Yakutiye Medresesi, Üç Kümbetler ve Taşhan’ı gezdikten sonra ünlü Muammer Usta Cağ Kebabçısında cağ kebabı ve kadayıf dolması yedik ve akşam yedi sırlarında Samsun’a gelmek için yola çıktık.
    Otuz kişi ile beş gece dört gün süren bu hızlı rotada farklı yerler farklı insanlarla tanıştık. ‘’Türkiye’nin neresindensiniz!’’ diye soran, ‘’bizim topraklarımızdasınız’’  şeklinde yorumlarla doğu beni şaşırtmaya devam ediyor ya da şaşırtmıyor mu! karar veremedim. Farklılıklarıyla zenginleştiğini düşündüğüm  Anadolumuzun bir parçası olan doğu yöremizden güzel anılar güzel insanlar ve güzel fotoğraflar çekmenin mutluluğu içinde ayrıldım.

                                                                               ESRA TÜRKDÖNMEZ









Nemrut Dağı Tatvan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder