14 Kasım 2015 Cumartesi

SONBAHARDA YİNE ŞAVŞAT 2015

                                 ŞAVŞAT’I GÖRMENİN TAM ZAMANI

    Takvimler ekim ayını gösteriyor, günler kısaldı, havalar serinledi, yapraklar sarardı, iklim sonbaharın geldiğini söylüyor. Bizlere ise Şavşat’ı görmenin zamanının geldiğini…..
    Geçen yıl küçük bir grup Şavşat’ı sonbaharda fotoğraflamaya gitmiştik. Sonbaharın sarılı kırmızılı renkleri, doğanın bakirliği ve oradaki dostlarımızın misafirperverliği aklımızda kalmış ve o günleri tekrar yaşamayı adeta iple çekercesine beklemiştik. Bu duygularla bu defa dernek olarak yola çıktık.
     Sabah erken saatte yağmurlu bir Artvin sabahına uyandık. Minibüslerle bir buçuk saat sonra Şavşat’a ulaştık. Yeni yapılan Green Valley Otel’e yerleşip kahvaltı yaptıktan sonra ben, Dilek, Aykut, İhsan’ın aracında; diğer arkadaşlar minibüste sonbaharın renklerinde kaybolmaya doğru hareket ettik. İhsan yine Şavşat’ın o bildiğim misafirperverliğini gösterdi bizlere ve iki gün boyunca bizi yalnız bırakmadı. Hınzat yolundan Ciritözü eski adı Wel Köyü’ne çıktık. Köyde inekler ve çoban köpeğini yeşil otlar arasında fotoğraflarken bir amca gelip ‘’hoşgeldiniz, hemen çay demleyelim.’’ diyerek Anadolu’muzun misafirperverliğini bir kez daha gösterdi. Veliköy’e çıkarken dağlardaki yeşil çam ormanları arasında sarılı kırmızılı yapraklar kalemle çizilmiş gibi duruyor sis dağların arasında bir görünüp bir kayboluyordu.
     Pınarlı Köyü’nde sonbaharı görmeden olmazdı. Eski adıyla Suloban Köyü’ne yaz mevsiminde birkaç kere gitmiştim, köyün Ağırbaşlı Kıraathanesi önünde 2011 yılında dernek olarak fotoğraf çektirmiş ve ağırbaşlılar olarak tescillenmiştik. Bu sefer o kıraathanenin önündeki fotoğraf karesinde o gruptan tek ben vardım. Bilemiyorum artık tek ağırbaşlı ben mi kalmışım acaba!!!... Aslında Suloban’a sonbahar henüz gelmemişti belki bir haftası vardı fakat karşıdan sohbet ederek gelen amcalar fotoğrafın bize geldiğini söylüyorlardı.  Onlar Suloban’ın yeşil orman örtüsü arasında, birkaç sararmış ağaçların içinde, yeni yağmış zirveleri karlı dağları arkalarına alarak yürürken bir fotoğrafın karesini oluşturduklarının farkında bile değillerdi. Öyle ki seslerini duyurmak için kulağından tutup içine bağırmaları dikkatimizi çekmiş ve gülüşmüştük bu ana. Bu arada grup biraz uzaklaşmıştı. Balık Gölü’ne doğru ilerliyorduk yolda yeni yağmış yağmurdan oluşmuş su birikintilerinden İhsan’ın jeepiyle hızla geçerken su tüm aracı sarıyor, bizler araç içinde bir o yana bir bu yana savruluyor fakat adrenalinden çığlık atıyorduk. Geçen seneki çekirdek grubu hatırladık. Grup bu sene eksikti, Beytullah ve Murat Hoca’yı andık. Bu güzel anı videoya çektik.
    Balık Gölü’ne geldiğimizde grup henüz gelmemişti fakat sonbahar gelmişti. Bu güzellikler kaçmazdı, biz de kaçırmadık ve birbirimize modellik yaparak bu doğayı fotoğraf karelerimize kaydettik. Pona bölgesinde ağaçlar iyice kızarmıştı. Biraz mola verdik ve fotoğrafladıktan sonra İhsan bizi Meşeli Köy yolundaki orman yoluna götürdü.Çil Gölü kenarından geçtik aslında göl yerinde sazlık vardı.Çil Gölü suların arttığı nisan mayıs aylarında suyla doluyormuş ve bazı kuş türlerinin uğrak yeriymiş.Şu an sular çekildiğinden sazlık görünüyor. Ormana içinde araçla ilerledik ve yol bitti, yürüyerek devam ederken biraz ses çıkardık bağırdık, yakınlarda ayı varsa kaçsın diye. Aslında biz ayıyı görsek nereye kaçardık bilemiyorum, aramızda kulunçlarını çiğnetecek arkadaş da yoktu.!!! Çam ormanında yürümek güzeldi aslında ayı korkusu dışında.Biraz sonra uçurumun ucundaki peribacalarına benzer dikitleri gördük. Kendimi Oklahoma bölgesinde teksas filmleri içinde hissettim. Tepeden tüm vadi görünüyor, aşağısı büyük bir uçurum ve uçurumun eteklerinde peribacaları oluşumları muhteşem görünüyordu. İlerledik ve Karagöl yakınında grubu yakaladık. Buraya öylesine çok gelmişim ki sayısını hatırlamıyorum. Her mevsimi güzel olan Karagöl’de yapraklar yeni sararmaya başlamıştı fakat yansıma her zaman ki gibi muhteşemdi. Geçen seneki gibi İhsan yine kayığı çekti ben ve Dilek Karagöl’ün keyfini çıkardık. Arkasından göle karşı sıcak çaylarımızı içip kumanyalarımızdan yedik.
    Meşeli Köyü Agara Mahallesi üzerinden Yukarı Koyunlu(Süles Köyü) yakınındaki Rutav Gölü’ne yürüdük. Rutav Gölü bana geçen sene yaşadığımız  güzel anları hatırlattı. Belki o nedenle fazla fotoğraf çekmek istemedim belki de kendimi rahatsız hissettiğimdendir. Göle yansımalardan birkaç kare aldım, arkadan arkadaşlar Rutav Gölü anısına grup fotoğrafı çekmişler. Köyden ayrılırken Aşağı Koyunlu ve Köprülü Köyleri’nden geçerek Yavuzköy’e ulaştığımızda akşam olmuş hava iyice soğumuştu. Beytullahlarla orada biraz sohbet ettik fakat ben rahatsızlandığım için çok üşüyordum ve fazla durmadık otele geçtik.Akşam kendimi çok kötü hissediyordum. Beytullah arkadaşı, Murat Güngüt, İhsan ,Selma, Aylin hep beraber otele gelmişler, güzel oturup sohbet edecektik fakat ben maalesef yanlarına inemedim.İyileşmek için acile gitmek gerekiyormuş. Bu arada hastanede bana eşlik eden Mümtaz Bey ve İhsan’a ayrıca gece demeden bana sıcak çorba yapan Semra’ya ayrıca tekrar teşekkür ederim.
   ‘’Her gün yeni bir başlangıçtır.’’ Önceki telefonumda açılış cümlesi yapmıştım. Gerçekten çok doğru… Dün akşamdan eser kalmadan yeni güne yeni umutlar, yeni başlangıçlar yeni görülecek yerlerin heyecanıyla başladım… Bugün Posof’a gidecektik. Posof’tan ayrıca bahsetmeyi düşünüyorum. Biz Şavşat’la devam edelim.
   Son gün yine Şavşat’ı dolaştık.Hava bugün güneşli ve sıcaktı.Rotamız Maden Köyü’ydü. Meydancık yolu üzerinden Karçal’ın eteklerine serpiştirilmiş köy evleri, sonbaharın habercisi sararmış ve kızarmış yapraklar ve zirveleri kışın yaklaştığını söyleyen karlı dağlarıyla Maden Köyü’nü karşıki kayanın üzerinden fotoğraflamadan köye girmek olmazdı. Bu kayanın üzerinde kaç fotoğrafım vardır ama yine çektirdim arkada köy manzarasıyla. Aslında bu fotoğrafları bulup yan yana koymak lazım zamana karşı ne kadar direnmişiz! Hangimiz daha hızlı değişmişiz.!… Yürüyerek köyün içine doğru ilerledik, o cumbalı balkonlu ahşap evin önüne gelince 2011’de o balkonda poz verdiğim anı gülümseyerek hatırladım. Evin sahibi diğer camdan bakarken bakışları’’sabah sabah kim bu evimin camındaki diyordu.!’’ Çok utanmıştım, neyse ki sonrasında ev sahibiyle birlikte fotoğraf çektirmiştik. Düşündüm de bu bölgede ne de çok anımız var. Her bir viraj, her bir tepe, her bir köy bize o eski günlerimizi hatırlatıyor. Belki de diyorum bu anları tekrar yaşamaktır buralara gelmemizdeki bir gaye de.
   Köyde bir evin bahçesinde kuşburnu kaynıyordu, teyze evde yoktu, arkadaşımız Mukaddes evden bir etek ve başörtüsü aldı, evin genç kızı olarak kaynayan kuşburnunu, dumandan gözleri yanarak karıştırırken bizler de onun bu anını fotoğrafladık.  Biraz sonra karşı evden bir teyze ‘’taze süt var içer misiniz?’’ dedi. İşte yine Anadolumuz dedim içimden. İçmez miydik taze yeni kaynamış sütü. Dilekle ben sonradan sohbette adının Sevgül olduğunu öğrendik. Eşi Cavit Bey bizim için odun keserek fotoğraflarımıza poz verdi. Oğulları Murgul’da öğretmenmiş. Bu bölgede bütün gençler okumuş. Ya öğretmen, ya hemşire, ya doktor, ya mühendis. Artvin Türkiyemizin okuma yazmaya en fazla önem veren bölgelerinden. Bunu bizzat görebiliyoruz sohbetler sırasında. Biraz yürüyünce seksen yaşında Güneş teyzeyi gördük, tırpanla ot taşıyordu evine. Belli ki yalnızlıktan sohbet etmeye arkadaş arıyor. Bize oğullarını kızlarını anlattı, özellikle tırpanıyla poz verdi. Gölün yukarısındaki çam ağaçları arasından daha yukarıdaki tepelere çıktık. Buralarda renkler çok güzeldi, kırmızı sarı turuncu yeşil ve gökyüzünün mavisi. İnsan başka ne ister ki… Bu güzellikleri fotoğrafladık. Aslında yukarıda güzel bir şelale vardı, önceki yıllarda çıkmıştık fakat şimdi vaktimiz yoktu dönüşe geçmemiz gerekiyordu. Zafer Abi aşağıda Bazgiret Pansiyon’a yöresel adı Kartopi olan patateslerden fırına attırmış. Geçerken pansiyonda mola verdik, balkonunda Maden Köyü manzarasına karşı kartopilerimizi testilere basılarak yapılmış köy peyniriyle yemek gezinin son güzel anlarından oldu.
    Aşağıda arkadaşlarla buluştuk, son kumanyalarımızı da bir köy kahvesinde çayın yanında bitirdik. Zafer Abiyle vedalaştık.Şavşat Artvin arası virajlı yollardan geçerken geçen sene dinlediğimiz şarkıları hatırladım Çoruh’u seyrederek….
    Bu sene ki sonbahar Şavşat maceramız bitmişti. Fakat dostlarımız buradaydı, bizlerin de gönlü bu dağlarda oldukça bizim yolumuz Şavşat’tan geçecekti.Bu sene yine Artvin yollarında ağzımıza takılan bir şarkı ‘’getma’’ diyordu. Gidelim ki gelmemiz için bir sebebimiz olsun….. Şimdilik hoşçakal Şavşat!….
                                                                        ESRA TÜRKDÖNMEZ

    









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder