ŞAVŞAT’I GÖRMENİN TAM ZAMANI
Takvimler
ekim ayını gösteriyor, günler kısaldı, havalar serinledi, yapraklar sarardı,
iklim sonbaharın geldiğini söylüyor. Bizlere ise Şavşat’ı görmenin zamanının
geldiğini…..
Geçen yıl küçük bir grup Şavşat’ı
sonbaharda fotoğraflamaya gitmiştik. Sonbaharın sarılı kırmızılı renkleri,
doğanın bakirliği ve oradaki dostlarımızın misafirperverliği aklımızda kalmış
ve o günleri tekrar yaşamayı adeta iple çekercesine beklemiştik. Bu duygularla
bu defa dernek olarak yola çıktık.
Sabah erken saatte yağmurlu bir Artvin
sabahına uyandık. Minibüslerle bir buçuk saat sonra Şavşat’a ulaştık. Yeni
yapılan Green Valley Otel’e yerleşip kahvaltı yaptıktan sonra ben, Dilek,
Aykut, İhsan’ın aracında; diğer arkadaşlar minibüste sonbaharın renklerinde
kaybolmaya doğru hareket ettik. İhsan yine Şavşat’ın o bildiğim
misafirperverliğini gösterdi bizlere ve iki gün boyunca bizi yalnız bırakmadı. Hınzat
yolundan Ciritözü eski adı Wel Köyü’ne çıktık. Köyde inekler ve çoban köpeğini
yeşil otlar arasında fotoğraflarken bir amca gelip ‘’hoşgeldiniz, hemen çay
demleyelim.’’ diyerek Anadolu’muzun misafirperverliğini bir kez daha gösterdi.
Veliköy’e çıkarken dağlardaki yeşil çam ormanları arasında sarılı kırmızılı
yapraklar kalemle çizilmiş gibi duruyor sis dağların arasında bir görünüp bir
kayboluyordu.
Pınarlı Köyü’nde sonbaharı görmeden
olmazdı. Eski adıyla Suloban Köyü’ne yaz mevsiminde birkaç kere gitmiştim, köyün
Ağırbaşlı Kıraathanesi önünde 2011 yılında dernek olarak fotoğraf çektirmiş ve
ağırbaşlılar olarak tescillenmiştik. Bu sefer o kıraathanenin önündeki fotoğraf
karesinde o gruptan tek ben vardım. Bilemiyorum artık tek ağırbaşlı ben mi
kalmışım acaba!!!... Aslında Suloban’a sonbahar henüz gelmemişti belki bir
haftası vardı fakat karşıdan sohbet ederek gelen amcalar fotoğrafın bize
geldiğini söylüyorlardı. Onlar Suloban’ın
yeşil orman örtüsü arasında, birkaç sararmış ağaçların içinde, yeni yağmış zirveleri
karlı dağları arkalarına alarak yürürken bir fotoğrafın karesini
oluşturduklarının farkında bile değillerdi. Öyle ki seslerini duyurmak için
kulağından tutup içine bağırmaları dikkatimizi çekmiş ve gülüşmüştük bu ana. Bu
arada grup biraz uzaklaşmıştı. Balık Gölü’ne doğru ilerliyorduk yolda yeni
yağmış yağmurdan oluşmuş su birikintilerinden İhsan’ın jeepiyle hızla geçerken
su tüm aracı sarıyor, bizler araç içinde bir o yana bir bu yana savruluyor
fakat adrenalinden çığlık atıyorduk. Geçen seneki çekirdek grubu hatırladık.
Grup bu sene eksikti, Beytullah ve Murat Hoca’yı andık. Bu güzel anı videoya
çektik.
Balık Gölü’ne geldiğimizde grup henüz
gelmemişti fakat sonbahar gelmişti. Bu güzellikler kaçmazdı, biz de kaçırmadık
ve birbirimize modellik yaparak bu doğayı fotoğraf karelerimize kaydettik. Pona
bölgesinde ağaçlar iyice kızarmıştı. Biraz mola verdik ve fotoğrafladıktan
sonra İhsan bizi Meşeli Köy yolundaki orman yoluna götürdü.Çil Gölü kenarından
geçtik aslında göl yerinde sazlık vardı.Çil Gölü suların arttığı nisan mayıs
aylarında suyla doluyormuş ve bazı kuş türlerinin uğrak yeriymiş.Şu an sular
çekildiğinden sazlık görünüyor. Ormana içinde araçla ilerledik ve yol bitti,
yürüyerek devam ederken biraz ses çıkardık bağırdık, yakınlarda ayı varsa
kaçsın diye. Aslında biz ayıyı görsek nereye kaçardık bilemiyorum, aramızda
kulunçlarını çiğnetecek arkadaş da yoktu.!!! Çam ormanında yürümek güzeldi
aslında ayı korkusu dışında.Biraz sonra uçurumun ucundaki peribacalarına benzer
dikitleri gördük. Kendimi Oklahoma bölgesinde teksas filmleri içinde hissettim.
Tepeden tüm vadi görünüyor, aşağısı büyük bir uçurum ve uçurumun eteklerinde
peribacaları oluşumları muhteşem görünüyordu. İlerledik ve Karagöl yakınında
grubu yakaladık. Buraya öylesine çok gelmişim ki sayısını hatırlamıyorum. Her
mevsimi güzel olan Karagöl’de yapraklar yeni sararmaya başlamıştı fakat yansıma
her zaman ki gibi muhteşemdi. Geçen seneki gibi İhsan yine kayığı çekti ben ve
Dilek Karagöl’ün keyfini çıkardık. Arkasından göle karşı sıcak çaylarımızı içip
kumanyalarımızdan yedik.
Meşeli Köyü Agara Mahallesi üzerinden
Yukarı Koyunlu(Süles Köyü) yakınındaki Rutav Gölü’ne yürüdük. Rutav Gölü bana
geçen sene yaşadığımız güzel anları
hatırlattı. Belki o nedenle fazla fotoğraf çekmek istemedim belki de kendimi
rahatsız hissettiğimdendir. Göle yansımalardan birkaç kare aldım, arkadan
arkadaşlar Rutav Gölü anısına grup fotoğrafı çekmişler. Köyden ayrılırken Aşağı
Koyunlu ve Köprülü Köyleri’nden geçerek Yavuzköy’e ulaştığımızda akşam olmuş
hava iyice soğumuştu. Beytullahlarla orada biraz sohbet ettik fakat ben rahatsızlandığım
için çok üşüyordum ve fazla durmadık otele geçtik.Akşam kendimi çok kötü
hissediyordum. Beytullah arkadaşı, Murat Güngüt, İhsan ,Selma, Aylin hep
beraber otele gelmişler, güzel oturup sohbet edecektik fakat ben maalesef
yanlarına inemedim.İyileşmek için acile gitmek gerekiyormuş. Bu arada hastanede
bana eşlik eden Mümtaz Bey ve İhsan’a ayrıca gece demeden bana sıcak çorba
yapan Semra’ya ayrıca tekrar teşekkür ederim.
‘’Her gün yeni bir başlangıçtır.’’ Önceki
telefonumda açılış cümlesi yapmıştım. Gerçekten çok doğru… Dün akşamdan eser
kalmadan yeni güne yeni umutlar, yeni başlangıçlar yeni görülecek yerlerin
heyecanıyla başladım… Bugün Posof’a gidecektik. Posof’tan ayrıca bahsetmeyi
düşünüyorum. Biz Şavşat’la devam edelim.
Son gün yine Şavşat’ı dolaştık.Hava bugün
güneşli ve sıcaktı.Rotamız Maden Köyü’ydü. Meydancık yolu üzerinden Karçal’ın
eteklerine serpiştirilmiş köy evleri, sonbaharın habercisi sararmış ve kızarmış
yapraklar ve zirveleri kışın yaklaştığını söyleyen karlı dağlarıyla Maden Köyü’nü
karşıki kayanın üzerinden fotoğraflamadan köye girmek olmazdı. Bu kayanın
üzerinde kaç fotoğrafım vardır ama yine çektirdim arkada köy manzarasıyla.
Aslında bu fotoğrafları bulup yan yana koymak lazım zamana karşı ne kadar
direnmişiz! Hangimiz daha hızlı değişmişiz.!… Yürüyerek köyün içine doğru
ilerledik, o cumbalı balkonlu ahşap evin önüne gelince 2011’de o balkonda poz
verdiğim anı gülümseyerek hatırladım. Evin sahibi diğer camdan bakarken
bakışları’’sabah sabah kim bu evimin camındaki diyordu.!’’ Çok utanmıştım,
neyse ki sonrasında ev sahibiyle birlikte fotoğraf çektirmiştik. Düşündüm de bu
bölgede ne de çok anımız var. Her bir viraj, her bir tepe, her bir köy bize o
eski günlerimizi hatırlatıyor. Belki de diyorum bu anları tekrar yaşamaktır
buralara gelmemizdeki bir gaye de.
Köyde bir evin bahçesinde kuşburnu
kaynıyordu, teyze evde yoktu, arkadaşımız Mukaddes evden bir etek ve başörtüsü
aldı, evin genç kızı olarak kaynayan kuşburnunu, dumandan gözleri yanarak karıştırırken
bizler de onun bu anını fotoğrafladık.
Biraz sonra karşı evden bir teyze ‘’taze süt var içer misiniz?’’ dedi.
İşte yine Anadolumuz dedim içimden. İçmez miydik taze yeni kaynamış sütü. Dilekle
ben sonradan sohbette adının Sevgül olduğunu öğrendik. Eşi Cavit Bey bizim için
odun keserek fotoğraflarımıza poz verdi. Oğulları Murgul’da öğretmenmiş. Bu
bölgede bütün gençler okumuş. Ya öğretmen, ya hemşire, ya doktor, ya mühendis.
Artvin Türkiyemizin okuma yazmaya en fazla önem veren bölgelerinden. Bunu bizzat
görebiliyoruz sohbetler sırasında. Biraz yürüyünce seksen yaşında Güneş teyzeyi
gördük, tırpanla ot taşıyordu evine. Belli ki yalnızlıktan sohbet etmeye
arkadaş arıyor. Bize oğullarını kızlarını anlattı, özellikle tırpanıyla poz
verdi. Gölün yukarısındaki çam ağaçları arasından daha yukarıdaki tepelere
çıktık. Buralarda renkler çok güzeldi, kırmızı sarı turuncu yeşil ve gökyüzünün
mavisi. İnsan başka ne ister ki… Bu güzellikleri fotoğrafladık. Aslında
yukarıda güzel bir şelale vardı, önceki yıllarda çıkmıştık fakat şimdi vaktimiz
yoktu dönüşe geçmemiz gerekiyordu. Zafer Abi aşağıda Bazgiret Pansiyon’a
yöresel adı Kartopi olan patateslerden fırına attırmış. Geçerken pansiyonda
mola verdik, balkonunda Maden Köyü manzarasına karşı kartopilerimizi testilere
basılarak yapılmış köy peyniriyle yemek gezinin son güzel anlarından oldu.
Aşağıda
arkadaşlarla buluştuk, son kumanyalarımızı da bir köy kahvesinde çayın yanında
bitirdik. Zafer Abiyle vedalaştık.Şavşat Artvin arası virajlı yollardan
geçerken geçen sene dinlediğimiz şarkıları hatırladım Çoruh’u seyrederek….
Bu sene ki sonbahar Şavşat maceramız
bitmişti. Fakat dostlarımız buradaydı, bizlerin de gönlü bu dağlarda oldukça
bizim yolumuz Şavşat’tan geçecekti.Bu sene yine Artvin yollarında ağzımıza takılan
bir şarkı ‘’getma’’ diyordu. Gidelim ki gelmemiz için bir sebebimiz olsun…..
Şimdilik hoşçakal Şavşat!….
ESRA TÜRKDÖNMEZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder